RULET (PERDE SANAT TİYATROSU)
RULET (PERDE SANAT TİYATROSU)
ETHOS Tiyatro Festivali çerçevesinde uzun süredir gitmeyi düşündüğüm bu oyunu izledim. Beklentimin altında kaldığını üzülerek belirtiyorum.
Oyunun yazarı Kosta Korditis bu oyun metniyle 2012'de Cevdet Kudret Edebiyat ödüllerinde finale kalmış. Beklenti yaratan bir cümle ama altı pek doldurulamamış. Konu 2. Dünya Savaşı sırasında Rus ve Alman birliklerinin çarpışması sonrası Rusların bir grup Alman subayı esir alması etrafında şekilleniyor. Biz bir odaya hapsedilen binbaşı ve başçavuşu izliyoruz, bir de arada gelen Rus yüzbaşı var. Fiziksel savaşı verip yenilen Alman askerlerinin üzerinde bu sefer psikolojik bir savaş var. 47 gündür esirler, öldürülmeyi bekliyorlar ve onlara hiçbir şey söylenmiyor. Bu bekleyiş süresince birbirlerini hayatlarını da öğrenip subay-asker ilişkisinden farklı bir arkadaşlık da kuruyorlar. Bir gün bir siren sesi geliyor, ardından da bir el silah sesi ve esas psikolojik oyun başlıyor. Adından da tahmin edileceği gibi Ruslar esirlerinden bir rus ruleti oynamalarını istiyor.
Konu itibariyle ilgi çekici olduğu ortada, ancak replik yazımında problem var. Derinliksiz replikler yazılmış, karakter tanıtımı da zayıf, onları daha çok tanımak ve psikolojilerini anlamak oyunu daha doldururdu. Karakterlerin hikayelerini klişe buldum, birinin kavuşmak istediği bir kızı var diğeri savaşta öldürdüğü insanlar yüzünden vicdan azabı çekiyor. Başçavuş kızından öyle bir bahsediyor ki öldü sanıyorsunuz sonra ölmediğini anlıyoruz. (Burada beklenen tepki seyircinin gülmesi ve gergin havanın bir an kırılması ama ben gülmedim) Bence tatsız bir twist...
Başçavuşun Slav kökenli olması yüzünden yıllarca hizmet ettiği Alman ordusunda hor görülmesi ama Ruslar tarafından da sahiplenilmemesi ırkçılık için güzel bir göndermeydi. Yüzbaşının savaşta sivillerin öldürülmemesini savunup kendini kurtarmak için bir sivili öldürmesi gerçeği insanın karmaşık ve ikiyüzlü doğasına iyi bir örnekti. Nazilerin savaşın durumunu merak etmiyor oluşuyla milliyetçiliğe atıf yapıyor. Beğendiğim her şeye rağmen oyun benim için akıcı değildi, repliğe dayalı bir oyunda dialoglar daha dolu olmalı ki izleyiciyi oyunda tutsun. Bir de her iki taraf da iyi ve kötü yönleriyle aktarılıyor gibi dursa da ben yazarın Rus'ların tarafını tuttuğunu hissettim.
Oyunun başlangıcında günlerin akışının fotoğraf karesi gibi canlandırılması rejiye dair en sevdiğim şeydi. Oyuncuların oyuna katkısı olmayan ceket çıkarıp bir yere asıp sonra geri giymek, su doldurmak ama içmemek ya da cama yürüyüp dışarı bakmamak gibi sadece sahneyi doldurmak için yaptıkları tekrarlayıcı hareketleri sevmiyorum. Tek mekanlı oyunlarda oyuna devinim katmak için sürekli dolaşılmasını da yorucu buluyorum.
Başçavuşu oynayan İbrahim Sevinç deneyimli bir oyuncu ancak izlediğim temsilde gününde değildi sanırım, replik şaşırdı vs. Bir de rol yaptığını çok belli ediyordu.
Caner Karadağ binbaşı rolünde bence oldukça iyiydi. Mustafa Selçik ise rol yaptığını belli eden ses kullanımıyla beni rahatsız etti.
Dekor, kostümler ve müzik oldukça güzeldi, oyuna çok uygundu. Bu gösterilen özenin de dolaylı bir göstergesi. Oyunu devlet tiyatroları da sahnelemiş, devlet tiyatrolarının özel küçük tiyatrolara göre çok daha geniş kaynakları var. İki oyunda da dekor ve kostümler benzer yani bizim oyunumuz bu konuda masraftan kaçınmamış.
Amatör tiyatro için daha küçük bir izleyici kitlesine hitap eden bir oyun seçmelerini cesur buluyorum, desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesajı olmayan sabun köpüğü oyunun kolaylığı yerine söyleyecek sözü olan bir metin bulmuşlar (ben söyleneni çok sevmedim ideolojik bir taraflılık hissettiğim için ama bu kişisel tercihtir) Bence gidilmeli, her oyun gibi beğenmeyen ve çok beğenenler vardır en iyisi kendi kararınızdır. Beklentiniz az olursa iyi olur ama.
ETHOS Tiyatro Festivali çerçevesinde uzun süredir gitmeyi düşündüğüm bu oyunu izledim. Beklentimin altında kaldığını üzülerek belirtiyorum.
Oyunun yazarı Kosta Korditis bu oyun metniyle 2012'de Cevdet Kudret Edebiyat ödüllerinde finale kalmış. Beklenti yaratan bir cümle ama altı pek doldurulamamış. Konu 2. Dünya Savaşı sırasında Rus ve Alman birliklerinin çarpışması sonrası Rusların bir grup Alman subayı esir alması etrafında şekilleniyor. Biz bir odaya hapsedilen binbaşı ve başçavuşu izliyoruz, bir de arada gelen Rus yüzbaşı var. Fiziksel savaşı verip yenilen Alman askerlerinin üzerinde bu sefer psikolojik bir savaş var. 47 gündür esirler, öldürülmeyi bekliyorlar ve onlara hiçbir şey söylenmiyor. Bu bekleyiş süresince birbirlerini hayatlarını da öğrenip subay-asker ilişkisinden farklı bir arkadaşlık da kuruyorlar. Bir gün bir siren sesi geliyor, ardından da bir el silah sesi ve esas psikolojik oyun başlıyor. Adından da tahmin edileceği gibi Ruslar esirlerinden bir rus ruleti oynamalarını istiyor.
Konu itibariyle ilgi çekici olduğu ortada, ancak replik yazımında problem var. Derinliksiz replikler yazılmış, karakter tanıtımı da zayıf, onları daha çok tanımak ve psikolojilerini anlamak oyunu daha doldururdu. Karakterlerin hikayelerini klişe buldum, birinin kavuşmak istediği bir kızı var diğeri savaşta öldürdüğü insanlar yüzünden vicdan azabı çekiyor. Başçavuş kızından öyle bir bahsediyor ki öldü sanıyorsunuz sonra ölmediğini anlıyoruz. (Burada beklenen tepki seyircinin gülmesi ve gergin havanın bir an kırılması ama ben gülmedim) Bence tatsız bir twist...
Oyunun başlangıcında günlerin akışının fotoğraf karesi gibi canlandırılması rejiye dair en sevdiğim şeydi. Oyuncuların oyuna katkısı olmayan ceket çıkarıp bir yere asıp sonra geri giymek, su doldurmak ama içmemek ya da cama yürüyüp dışarı bakmamak gibi sadece sahneyi doldurmak için yaptıkları tekrarlayıcı hareketleri sevmiyorum. Tek mekanlı oyunlarda oyuna devinim katmak için sürekli dolaşılmasını da yorucu buluyorum.
Başçavuşu oynayan İbrahim Sevinç deneyimli bir oyuncu ancak izlediğim temsilde gününde değildi sanırım, replik şaşırdı vs. Bir de rol yaptığını çok belli ediyordu.
Caner Karadağ binbaşı rolünde bence oldukça iyiydi. Mustafa Selçik ise rol yaptığını belli eden ses kullanımıyla beni rahatsız etti.
Dekor, kostümler ve müzik oldukça güzeldi, oyuna çok uygundu. Bu gösterilen özenin de dolaylı bir göstergesi. Oyunu devlet tiyatroları da sahnelemiş, devlet tiyatrolarının özel küçük tiyatrolara göre çok daha geniş kaynakları var. İki oyunda da dekor ve kostümler benzer yani bizim oyunumuz bu konuda masraftan kaçınmamış.
Amatör tiyatro için daha küçük bir izleyici kitlesine hitap eden bir oyun seçmelerini cesur buluyorum, desteklenmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesajı olmayan sabun köpüğü oyunun kolaylığı yerine söyleyecek sözü olan bir metin bulmuşlar (ben söyleneni çok sevmedim ideolojik bir taraflılık hissettiğim için ama bu kişisel tercihtir) Bence gidilmeli, her oyun gibi beğenmeyen ve çok beğenenler vardır en iyisi kendi kararınızdır. Beklentiniz az olursa iyi olur ama.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilPek çok şeyde yanılıyorumdur sonuçta sadece kişisel zevklerime göre eleştiri yapıyorum, 'o kadar tiyaroyla ilgilenen hoca ya da oyuncu' dan biri değilim. Bu rahatsız olduğum tepeden bakar üslup ve kibir umarım izlediğim temsili kötü etkileyen nedenlerinden biri değildir. Davetiniz için teşekkürler, amatör tiyatroların karşısında pek çok zorluk varken belki de bu kadar sert şeyler yazmamam gerekirdi. Yine aynı nedenden koltuk doldurmama da gerek yok. Araştırma yapmadan yazı yazdığım konusunda haksızsınız, araştırmalarıma 'rağmen' bu yazıyı yazdım. Kişisel blogumda yanlış ya da doğru eleştiri biçimleriyle yorum yapma hakkına da sahibim. Senaryoya dair fikirlerim değişmeyecektir ancak özellikle oyunculuğa dair sert eleştirilerimi geri alabilirim. Ön yargı oluşturmamak adına tabi... Tekrar bu hikayeyi seyirciyle buluşturduğunuz için teşekkür eder ve iyi bir kapanış, seneye de başarılı bir sezon dilerim.
SilGüzel bir yazı keyifle okudum
YanıtlaSil