İYİYİM (ANKARA DEVLET TİYATROSU )
İYİYİM (ANKARA DEVLET TİYATROSU)
İyiyim, 0 beklentiyle gidip etkilenerek çıktığım, hak ettiği ilgiyi pek görememiş, kıyıda kalmış bir oyun.
2014 yılında premier yapmış, Shakespeare Zorda, Alacaklılar ve en sevdiğim oyunlardan olan Satıcı'nın Ölümüyle birlikte. Bu bahsettiğim 3 oyun da gösterimden kalktı. İyiyim hala devam ediyor ama çok sayıda tiyatro izleyicisiyle buluşamadı sanırım.
Oyunun yazarı Hüseyin Alp Tahmaz, bu oyun ve başka tiyatro metinleriyle ödül kazanmış bir yazar. Bu oyunda toplumdaki kadın rollerine ve kadın sorunlarına eğilmiş. "İyiyim, hayatına girmiş erkekler tarafından ablukaya alınmış bir kadının hikayesi. Babası, erkek kardeşi, patronu ve kocası arasında sıkışıp kalmış Ayşe, geçmişte ailece yaşadıkları acı bir olayın izini de taşımaktadır. Tüm bu acıların etkisiyle hayatını sürdüren Ayşe, büyük bir hata yaparak gelecek umudunu da yok eder. Ve onun için 'İyiyim' sözcüğü gerçek anlamını yitirmiştir artık." Devlet tiyatrolarının sitesinde oyunu çok iyi özetliyor ama oyun bundan biraz daha fazlasını vaat ediyor.
Oyun Ayşe'nin evine gelmesiyle başlıyor, sık sık telefonla konuşuyor arada da bize bir şeyler anlatıyor. İlk başta "Evet, bu sorunlu bir karaktere benziyor." demiyorsunuz, Ayşe sen ben gibi bir insan, normal görünüyor yani. Ama zamanla Ayşe taktığı maskelerden arınıyor, ilk maskesi de peruğu. Ayşe'nin kısacık saçları var, erkek gibi. Peruğu takmazsa patronu beğenmez, belki de iş vermez ona, çünkü iş dünyası ve dolaylı olarak toplum bir kadının hep alımlı olmasını dayatmış. Yani peruk kadınların iş hayatındaki zorluklarının ve dezavantajlarının simgesi. Zamanla hayatındaki diğer erkekleri ve onlarla ilişkilerini öğreniyoruz, çoğu travmatik olan bu ilişkilerin yarattığı maskeler peruk kadar kolay çıkarıp atamıyor. Bunların simgesi de 'iyiyim' demesi. Aslında hem ben 'İyiyim, iyi hissediyorum.' şeklinde kullanılıyor hem de Ayşe'nin kendine 'ben iyi bir insanım.' deme şekli. En çok iyiyim dediği kişinin dayağı kanıksamış annesi ve kendisi olması manidar. Metin gizemlerini yavaş yavaş açıyor, Ayşe'nin erkek kardeşiyle ilişkisi en son açığa çıkan yerlerden biri. Final ise bazıları için tahmin edilebilir olsa da sürprizli sayılabilir.
Metnin yöneldiği psikolojik, fiziksel, ekonomik şiddet gibi kavramları çok olumlu bulmakla birlikte, metinde yine de bir erkek bakış açısı zaman zaman hissediliyor. Ayşe pek çok kişinin en az bir sahnede empati yapabileceği sorunlarla örülü hüzünlü bir hikayeye sahip. Baskıcı bir toplumun yetiştirdiği, kadın olduğu için küçük görülen Ayşe, bu baskılardan sıyrılmayı basaramamış, geçmişinde çok hatalar yapmış ve bunların pismanlığıyla ezilirken yardım göremeyen biri. Hala örneğin kiloları yüzünden de bir baskı görmeye devam ediyor. Suya sabuna dokunan bir hikayede gerçek bir karakter o. Ama eleştirmek istediğim kısım, annesine dayak atan babasıyla karmaşık ilişkisi. Annesi bu dayakçı kocadan çeşitli sebeplerle ayrılamayan tüm kadınların simgesi ama bunu metinde yeterince kınanmıyor, daha çok Ayşe'nin babasıyla yakınlığını dinliyoruz.
Amerikan mutfaklı başarılı bir ev dekoru oyunun tek mekanı,
bu tek mekan güzel kullanılıyor, samimi bir atmosfer yaratıyor. Müzikler Can Atilla imzalı ve canlı olarak bir çellist (Gizem Polat) tarafından çalınıyor. Bu müziğin oyuna devinim verme, bazı yerlerde de duyguları yükseltme işlevi var. Tek kişilik oyunda Ayşe Zeynep Hürol'un harika performansıyla hayat buluyor. Karakterin tüm duygularını ve karmaşalarını hissettiren ve duygu geçişlerini pürüzsüz yapan güçlü performansıyla karaktere ayrı bir gerçekçilik katıyor.
Bence sezondaki pek çok oyundan daha iyi bir senaryoya sahip, hiç değilse bir farkındalık yaratabilir, bir ses duyurabilir. Ama her izleyiciye de hitap etmeyeceği kesin. Hemen her gün gazetede okuyabileceğiniz artık kanıksadığımız bir hikaye aslında, o gazete haberini okuyup geçmek gibi bu oyunu da pas geçebilirsiniz ya da gidip o hikayeyi yaşayabilirsiniz.
İyiyim, 0 beklentiyle gidip etkilenerek çıktığım, hak ettiği ilgiyi pek görememiş, kıyıda kalmış bir oyun.
2014 yılında premier yapmış, Shakespeare Zorda, Alacaklılar ve en sevdiğim oyunlardan olan Satıcı'nın Ölümüyle birlikte. Bu bahsettiğim 3 oyun da gösterimden kalktı. İyiyim hala devam ediyor ama çok sayıda tiyatro izleyicisiyle buluşamadı sanırım.
Oyunun yazarı Hüseyin Alp Tahmaz, bu oyun ve başka tiyatro metinleriyle ödül kazanmış bir yazar. Bu oyunda toplumdaki kadın rollerine ve kadın sorunlarına eğilmiş. "İyiyim, hayatına girmiş erkekler tarafından ablukaya alınmış bir kadının hikayesi. Babası, erkek kardeşi, patronu ve kocası arasında sıkışıp kalmış Ayşe, geçmişte ailece yaşadıkları acı bir olayın izini de taşımaktadır. Tüm bu acıların etkisiyle hayatını sürdüren Ayşe, büyük bir hata yaparak gelecek umudunu da yok eder. Ve onun için 'İyiyim' sözcüğü gerçek anlamını yitirmiştir artık." Devlet tiyatrolarının sitesinde oyunu çok iyi özetliyor ama oyun bundan biraz daha fazlasını vaat ediyor.
Oyun Ayşe'nin evine gelmesiyle başlıyor, sık sık telefonla konuşuyor arada da bize bir şeyler anlatıyor. İlk başta "Evet, bu sorunlu bir karaktere benziyor." demiyorsunuz, Ayşe sen ben gibi bir insan, normal görünüyor yani. Ama zamanla Ayşe taktığı maskelerden arınıyor, ilk maskesi de peruğu. Ayşe'nin kısacık saçları var, erkek gibi. Peruğu takmazsa patronu beğenmez, belki de iş vermez ona, çünkü iş dünyası ve dolaylı olarak toplum bir kadının hep alımlı olmasını dayatmış. Yani peruk kadınların iş hayatındaki zorluklarının ve dezavantajlarının simgesi. Zamanla hayatındaki diğer erkekleri ve onlarla ilişkilerini öğreniyoruz, çoğu travmatik olan bu ilişkilerin yarattığı maskeler peruk kadar kolay çıkarıp atamıyor. Bunların simgesi de 'iyiyim' demesi. Aslında hem ben 'İyiyim, iyi hissediyorum.' şeklinde kullanılıyor hem de Ayşe'nin kendine 'ben iyi bir insanım.' deme şekli. En çok iyiyim dediği kişinin dayağı kanıksamış annesi ve kendisi olması manidar. Metin gizemlerini yavaş yavaş açıyor, Ayşe'nin erkek kardeşiyle ilişkisi en son açığa çıkan yerlerden biri. Final ise bazıları için tahmin edilebilir olsa da sürprizli sayılabilir.
Metnin yöneldiği psikolojik, fiziksel, ekonomik şiddet gibi kavramları çok olumlu bulmakla birlikte, metinde yine de bir erkek bakış açısı zaman zaman hissediliyor. Ayşe pek çok kişinin en az bir sahnede empati yapabileceği sorunlarla örülü hüzünlü bir hikayeye sahip. Baskıcı bir toplumun yetiştirdiği, kadın olduğu için küçük görülen Ayşe, bu baskılardan sıyrılmayı basaramamış, geçmişinde çok hatalar yapmış ve bunların pismanlığıyla ezilirken yardım göremeyen biri. Hala örneğin kiloları yüzünden de bir baskı görmeye devam ediyor. Suya sabuna dokunan bir hikayede gerçek bir karakter o. Ama eleştirmek istediğim kısım, annesine dayak atan babasıyla karmaşık ilişkisi. Annesi bu dayakçı kocadan çeşitli sebeplerle ayrılamayan tüm kadınların simgesi ama bunu metinde yeterince kınanmıyor, daha çok Ayşe'nin babasıyla yakınlığını dinliyoruz.
Amerikan mutfaklı başarılı bir ev dekoru oyunun tek mekanı,
bu tek mekan güzel kullanılıyor, samimi bir atmosfer yaratıyor. Müzikler Can Atilla imzalı ve canlı olarak bir çellist (Gizem Polat) tarafından çalınıyor. Bu müziğin oyuna devinim verme, bazı yerlerde de duyguları yükseltme işlevi var. Tek kişilik oyunda Ayşe Zeynep Hürol'un harika performansıyla hayat buluyor. Karakterin tüm duygularını ve karmaşalarını hissettiren ve duygu geçişlerini pürüzsüz yapan güçlü performansıyla karaktere ayrı bir gerçekçilik katıyor.
Bence sezondaki pek çok oyundan daha iyi bir senaryoya sahip, hiç değilse bir farkındalık yaratabilir, bir ses duyurabilir. Ama her izleyiciye de hitap etmeyeceği kesin. Hemen her gün gazetede okuyabileceğiniz artık kanıksadığımız bir hikaye aslında, o gazete haberini okuyup geçmek gibi bu oyunu da pas geçebilirsiniz ya da gidip o hikayeyi yaşayabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder