İHANET (ANKARA DEVLET TİYATROSU )
İHANET (ANKARA DEVLET TİYATROSU )
Muhteşem Diva'nın aksine İhanet bana yazma ve beğenimi paylaşma isteği veren sezonun yeni oyunlarından.
Öncelikle fuayeye girer girmez o zamanlara dönmenize yardımcı olmak için planlanmış çığırtkanlar, afişler, eski plak çalar, fotoğraf çekilebileceğiniz 'Ankara Hatırası' köşesi sizi karşılıyor. Salonda da o dönemden radyo anonsları veriliyor. İşte bunlar rejisör Özen Yula'nın ince düşünmesinin sonucu, bana da özenli bir oyun izleyeceğimin sinyalini verdi.
Oyunun başlangıç sahnesi oyunculuk olarak amatör, aman kötü bir oyun çıkacak derken sonra baya toparladı. Konu 1930'ların Samanpazarı'nda Sacide ve Macide adında iki kız kardeşin hikayesi. Sacide ve geleceği parlak Celal bey birbirine aşık iki nişanlı. Celal terfi alıp İstanbul'a gidince Sacide de zengin ama yaşlı Halim Bey ile vakit geçirmeye başlıyor. Başlarda aşkı ve Halim Bey'le evlenirse kavuşacağı rahat hayatın arasında kalıyor ama sonra seçimini yapıyor. Bu arada Macide de Celal'e deliler gibi aşık olsa da ablasının nişanlısı olduğu için sesini çıkarmıyor. Oyun ilerledikçe bu karakterle bazen üzülüp bazen kızdığımız bazen de eğlendiğimiz samimi bir yolculuğa çıkıyoruz, 2 saat 20 dakika boyunca.
Nahid Sıtķı Örik'in yazdığı eser daha önce hiç sahnelenmemiş, büyük kayıp! Kim bulup sahnelenmesine vesile olduysa çok iyi yapmış çünkü alışılmış bir konusu olsa da güzel bir metin. Yazım dili dönemi yansıtmakla birlikte asla ağır değil, hatta çok akıcı. Kulağıma çok ahenkli geldi eski sözcükler, işte bu da yazım ustalığından. Karakter derinliği çok karakterli bir oyuna göre oldukça iyi, karakterlerle empati yapabiliyor onları anlayabiliyorsunuz. Karakter psikolojileri ve diyaloglar oldukça gerçekçi. İki kız kardeşin hikayesinin yanında alttan alta bir de yanlış batılılaşma eleştirisi de yapılıyor. Ve oyunun esas teması ihanet pek çok farklı şekilde karşımıza çıkıyor, gerçekten 'Bizim iyi tiyatro yazarımız az, iyi Türkçe tiyatro metni az.' düşüncesini kıracak sadece keşfedilmeyi beklemiş başarılı bir metinlerden biri.
Oyunla ilgili en büyük artı dekor değişimlerinde canlı müzik kullanılması. Hem de Müzeyyen Senar şarkıları. Hem çalan orkestra hem de söyleyen Duygu Biçer harikaydı. Bu canlı müzik olayı 4 kez tekrarlanıyor. Birkaç kez karakterlerin o anki ruh halini yansıtmak için de işlevsel kullanıldı bu da bence izleyiciyi oyuna bağlamak ve karakter-izleyen etkileşimi sağlamak için çok ideal bir yoldu.
Oyunun sonunda uzun yıllarla ifade edilebilecek bir zaman aralığında yaşananları perdeye yansıtılan resimlerle görüyoruz (yine fonda Müzeyyen Senar var) bunlar teknolojinin tiyatroya iyi entegre edilmesinin örneği ve daha çok görmek istediğim yenilikçi hareketler. Sanırım bu konuda en büyük alkış rejisöre gitmeli.
Oyuna dekor ve kostümler oldukça uymuş, ışık ise bazı sahnelere çok iyi vurgular yaparak duyguyu yükseltti. Oyunun tek pürüzü oyunculuklar. Sacide rölunde Başak Vural iyi bir karakter sunsa da çok iyi oynadı da dedirtmiyor. Kızların annelerini oynayan Serpil Gül yetkin oyunculuğuyla oyunun yıldızı. (Onu Bernarda Alba'nın Evi ve Müfettişler oyununda da izlemiştim, performansı asla hayal kırıklığı yaratmayan oyunculardan). Celal Bey'i oynayan Şivan Binici, karakterinin yaşadığı gelgitleri ve duygu geçişlerini aktarmakta biraz yetersiz kaldı. Halim Bey'i oynayan Levent Çelmen ve Macide'yi oynayan Nur Serengül, pek tat alamadığım oyunculardı. Baba rolünde Mehmet Akay ve Halim Bey'in oğlunu oynayan Kıvanç Değirmenci de kısa rollerde çok da akılda kalmayan performanslar sergiledi.
Hikayesi, dekoru, müziği ile sıcak bir oyun, bizden bir oyun, bizden olduğunu hissettiren bir oyun. Tavsiye ediyorum, kendim de tekrar gitmeyi istiyorum.
Muhteşem Diva'nın aksine İhanet bana yazma ve beğenimi paylaşma isteği veren sezonun yeni oyunlarından.
Öncelikle fuayeye girer girmez o zamanlara dönmenize yardımcı olmak için planlanmış çığırtkanlar, afişler, eski plak çalar, fotoğraf çekilebileceğiniz 'Ankara Hatırası' köşesi sizi karşılıyor. Salonda da o dönemden radyo anonsları veriliyor. İşte bunlar rejisör Özen Yula'nın ince düşünmesinin sonucu, bana da özenli bir oyun izleyeceğimin sinyalini verdi.
Oyunun başlangıç sahnesi oyunculuk olarak amatör, aman kötü bir oyun çıkacak derken sonra baya toparladı. Konu 1930'ların Samanpazarı'nda Sacide ve Macide adında iki kız kardeşin hikayesi. Sacide ve geleceği parlak Celal bey birbirine aşık iki nişanlı. Celal terfi alıp İstanbul'a gidince Sacide de zengin ama yaşlı Halim Bey ile vakit geçirmeye başlıyor. Başlarda aşkı ve Halim Bey'le evlenirse kavuşacağı rahat hayatın arasında kalıyor ama sonra seçimini yapıyor. Bu arada Macide de Celal'e deliler gibi aşık olsa da ablasının nişanlısı olduğu için sesini çıkarmıyor. Oyun ilerledikçe bu karakterle bazen üzülüp bazen kızdığımız bazen de eğlendiğimiz samimi bir yolculuğa çıkıyoruz, 2 saat 20 dakika boyunca.
Nahid Sıtķı Örik'in yazdığı eser daha önce hiç sahnelenmemiş, büyük kayıp! Kim bulup sahnelenmesine vesile olduysa çok iyi yapmış çünkü alışılmış bir konusu olsa da güzel bir metin. Yazım dili dönemi yansıtmakla birlikte asla ağır değil, hatta çok akıcı. Kulağıma çok ahenkli geldi eski sözcükler, işte bu da yazım ustalığından. Karakter derinliği çok karakterli bir oyuna göre oldukça iyi, karakterlerle empati yapabiliyor onları anlayabiliyorsunuz. Karakter psikolojileri ve diyaloglar oldukça gerçekçi. İki kız kardeşin hikayesinin yanında alttan alta bir de yanlış batılılaşma eleştirisi de yapılıyor. Ve oyunun esas teması ihanet pek çok farklı şekilde karşımıza çıkıyor, gerçekten 'Bizim iyi tiyatro yazarımız az, iyi Türkçe tiyatro metni az.' düşüncesini kıracak sadece keşfedilmeyi beklemiş başarılı bir metinlerden biri.
Oyunla ilgili en büyük artı dekor değişimlerinde canlı müzik kullanılması. Hem de Müzeyyen Senar şarkıları. Hem çalan orkestra hem de söyleyen Duygu Biçer harikaydı. Bu canlı müzik olayı 4 kez tekrarlanıyor. Birkaç kez karakterlerin o anki ruh halini yansıtmak için de işlevsel kullanıldı bu da bence izleyiciyi oyuna bağlamak ve karakter-izleyen etkileşimi sağlamak için çok ideal bir yoldu.
Oyunun sonunda uzun yıllarla ifade edilebilecek bir zaman aralığında yaşananları perdeye yansıtılan resimlerle görüyoruz (yine fonda Müzeyyen Senar var) bunlar teknolojinin tiyatroya iyi entegre edilmesinin örneği ve daha çok görmek istediğim yenilikçi hareketler. Sanırım bu konuda en büyük alkış rejisöre gitmeli.
Oyuna dekor ve kostümler oldukça uymuş, ışık ise bazı sahnelere çok iyi vurgular yaparak duyguyu yükseltti. Oyunun tek pürüzü oyunculuklar. Sacide rölunde Başak Vural iyi bir karakter sunsa da çok iyi oynadı da dedirtmiyor. Kızların annelerini oynayan Serpil Gül yetkin oyunculuğuyla oyunun yıldızı. (Onu Bernarda Alba'nın Evi ve Müfettişler oyununda da izlemiştim, performansı asla hayal kırıklığı yaratmayan oyunculardan). Celal Bey'i oynayan Şivan Binici, karakterinin yaşadığı gelgitleri ve duygu geçişlerini aktarmakta biraz yetersiz kaldı. Halim Bey'i oynayan Levent Çelmen ve Macide'yi oynayan Nur Serengül, pek tat alamadığım oyunculardı. Baba rolünde Mehmet Akay ve Halim Bey'in oğlunu oynayan Kıvanç Değirmenci de kısa rollerde çok da akılda kalmayan performanslar sergiledi.
Hikayesi, dekoru, müziği ile sıcak bir oyun, bizden bir oyun, bizden olduğunu hissettiren bir oyun. Tavsiye ediyorum, kendim de tekrar gitmeyi istiyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder