ORADA DURUVERSEYDİ ZAMAN
ORADA DURUVERSEYDİ ZAMAN
Orada Duruverseydi Zaman gösterisine gidişim oldukça sürpriz oldu. Bir gün arandım, bir davet aldım ve ne olursa izlerim dediğim için hemen gittim. Beni bekleyen arkadaşlarım ve Pınar Ayhan'ın müzikal belgeseliydi.
Genelde oyunlara gitmeden önce bir araştırma yaparım, belli bir beklentiyle giderim. Bu sefer bunu yapamadığım için kıymetli sanatçımız Pınar Ayhan ile sahnede tanıştım, henüz tanımamışlar için öncelikle Pınar Ayhan'ın şarkıcı yönünden bahsetmek istiyorum. Kendisi 1996 ve 1997 yıllarında Türkiye finallerinde 2. olmuş ancak 2000 yılında birinci seçilerek Stocholm'deki Eurovision yarışmasında 'Yorgunum Anla' parçasıyla ülkemizi temsil etmiş. 'Duyuyor Musun?' ve 'Anla Beni' adlı 2 albümü de var. Güzel sesini ve yorumunu gösterisinde sıkça duyabilirsiniz. Ayrıca müzisyen yönü de olan, bu projede de birlikte çalıştığı doktor Sühan Ayhan ile evliymiş.
Bir de sunucu yönü var. Belki de kendisini Trt'deki 'Hayal Bu Ya', 'Sağlıklı Yaşam' ve 'Günlük Rehber' programlarından biliyorsunuzdur. Sunuculuk kariyeri sanırım gösterisindeki jest ve özellikle diksiyon ile hitabetindeki profesyonelliğin sebebi.
Pınar Ayhan yaklaşık 2 senelik bir araştırma ve düzenleme sürecinden sonra Cumhuriyet'in ilk kurulduğu yıllardan az bilinen öyküleri yine o dönemlerden muziklerle anlatma yolunu seçmiş. Böylece kendi deyimiyle Türkiye'nin ilk muzikal belgeseli ortaya çıkmış. İçinde bence herkesin duyması gereken hikayeler var ve o dönemin ruhunu gerçekten hissedebiliyorsunuz. Okullarda tarihi 'Şu yılda bu oldu, bu ülke kuruldu, şu savaşlar yapıldı, şu anlaşma imzalandı.' şeklinde sıkıcı ve ruhsuz işleyeceğimize biraz da o tarihte yaşayan kişilerin içinde bulundukları durumları daha iyi anlayacağımız, empati yapacağımız, o dönemin öncelikle zihniyetini, hayat tarzını, düzenini kavrayacağımız şekilde işlesek çok daha fazla tarihi bilinç uyandırır, vatan sevgisi ve birlik olma isteği yaratırız diye düşünmeden edemedim. Bu bakımdan bu gibi oyunlar artsa ve ulaşabileceği kadar çok kişiye ulaşsa çok faydalı olur. Okullarda toplu kültür-sanat etkinliği yapmak isteyen öğretmenler için çok iyi bir alternatif olacaktır.
Bizi yaklaşık 100 yıl geriye götüren gösteride Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizin tanıtımı için Avrupa'ya gönderilen Karadeniz Vapuru'nu, bu vapurda bulunanlardan biri olan Belkıs Hanım'ın hikayesini öğrenebilirsiniz. Yine aynı gemideki Kemalettin Kamu'nun "Gurbet" parçasının öyküsünü (Ben gurbette değilim,gurbet benim içimde) bu parça eşliğinde dinleyebilirsiniz. İran Şahı için sahnelenen Özsoy Operası'nın etkileyici yapım surecini de Çanakkale Savaşı'nın farklı bir tarafını da keşfedebilirsiniz. Köy Enstitüleri'ni ve oradan çıkan nice kişiyi tanımak belki sizin de geçmişe bakışınızı değiştirir. Sebahat Hanım'ın şekerden yapılma Atatürk portresini yokluktan yemek zorunda kalınca yaşadığı üzüntüyü hissedebilirsiniz. Kah Fransız, İspanyol kah bizden ezgiler eşliğinde Sabahattin Ali, Ruhi Su, Yaşar Kemal, Hasan Ali Yücel, Cahide Sonku ve daha nicelerinin hayatından dipnotlar bulabilirsiniz.
Oyunun dekoru, kostümleri, sahneki ayrıntıları güzel ve o dönemi yansıtmaya katkı yapıyor. Müzikler gösterinin bel kemiği. Bu gösteriye başka müzisyenlerin de katkıları oluyormuş. Sanırım gidilen şehre göre değişebiliyor, benim izlediğimde Mustafa Özarslan sahne aldı ve Aşık Veysel'den bir türkü seslendirdi. Finaldeki Semazen gösterisi iyi bir kapanıştı.
Oyunla ilgili sevmediğim bir şey yok mu? Elbette var. Ben tiyatrolarda seyir sırasında alkıştan hoşlanmıyorum. Özellikle özel tiyatrolarda çok karşılaştığım bir durum ve bence tiyatro adabının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Ama en üzücü olanı bunun engellenmemesi. Hatta bazı oyunlarda artık alkış bekleniyor, oyuncu bir söz söylüyor ve seyirciye hadi der gibi bakıyor. Stand up izler gibi komedi oyunu izlenmez, dram hiç izlenmez, bu oyuncuya saygi değildir alkış oyunun sonunda olmalıdır. Bu pek tiyatro gibi bir gösteri değildi, bazen konser tadındaydı bu yüzden arada alkış olmasını rahatsız edici bulmadım ancak Pınar Ayhan'ın çeşitli yerlerde alkış istemesinden pek hoşlanmadım. Bence seyrin akışını bozan ve dikkat dağıtan, beni içine girdiğim oyundan uzaklaştıran bir durumdu.
Tanımadığınız pek çok kişiyi tanıyacağınız, tanıdıklarınızla da tekrar tanıyacağınız 3 saat süren zamanda yolculuk bu. Karadeniz Vapuru'na binmenizle başlayacak, semazen selamıyla son bulacak. Bence siz de o vapura binin.
Genelde oyunlara gitmeden önce bir araştırma yaparım, belli bir beklentiyle giderim. Bu sefer bunu yapamadığım için kıymetli sanatçımız Pınar Ayhan ile sahnede tanıştım, henüz tanımamışlar için öncelikle Pınar Ayhan'ın şarkıcı yönünden bahsetmek istiyorum. Kendisi 1996 ve 1997 yıllarında Türkiye finallerinde 2. olmuş ancak 2000 yılında birinci seçilerek Stocholm'deki Eurovision yarışmasında 'Yorgunum Anla' parçasıyla ülkemizi temsil etmiş. 'Duyuyor Musun?' ve 'Anla Beni' adlı 2 albümü de var. Güzel sesini ve yorumunu gösterisinde sıkça duyabilirsiniz. Ayrıca müzisyen yönü de olan, bu projede de birlikte çalıştığı doktor Sühan Ayhan ile evliymiş.
Bir de sunucu yönü var. Belki de kendisini Trt'deki 'Hayal Bu Ya', 'Sağlıklı Yaşam' ve 'Günlük Rehber' programlarından biliyorsunuzdur. Sunuculuk kariyeri sanırım gösterisindeki jest ve özellikle diksiyon ile hitabetindeki profesyonelliğin sebebi.
Pınar Ayhan yaklaşık 2 senelik bir araştırma ve düzenleme sürecinden sonra Cumhuriyet'in ilk kurulduğu yıllardan az bilinen öyküleri yine o dönemlerden muziklerle anlatma yolunu seçmiş. Böylece kendi deyimiyle Türkiye'nin ilk muzikal belgeseli ortaya çıkmış. İçinde bence herkesin duyması gereken hikayeler var ve o dönemin ruhunu gerçekten hissedebiliyorsunuz. Okullarda tarihi 'Şu yılda bu oldu, bu ülke kuruldu, şu savaşlar yapıldı, şu anlaşma imzalandı.' şeklinde sıkıcı ve ruhsuz işleyeceğimize biraz da o tarihte yaşayan kişilerin içinde bulundukları durumları daha iyi anlayacağımız, empati yapacağımız, o dönemin öncelikle zihniyetini, hayat tarzını, düzenini kavrayacağımız şekilde işlesek çok daha fazla tarihi bilinç uyandırır, vatan sevgisi ve birlik olma isteği yaratırız diye düşünmeden edemedim. Bu bakımdan bu gibi oyunlar artsa ve ulaşabileceği kadar çok kişiye ulaşsa çok faydalı olur. Okullarda toplu kültür-sanat etkinliği yapmak isteyen öğretmenler için çok iyi bir alternatif olacaktır.
Bizi yaklaşık 100 yıl geriye götüren gösteride Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemizin tanıtımı için Avrupa'ya gönderilen Karadeniz Vapuru'nu, bu vapurda bulunanlardan biri olan Belkıs Hanım'ın hikayesini öğrenebilirsiniz. Yine aynı gemideki Kemalettin Kamu'nun "Gurbet" parçasının öyküsünü (Ben gurbette değilim,gurbet benim içimde) bu parça eşliğinde dinleyebilirsiniz. İran Şahı için sahnelenen Özsoy Operası'nın etkileyici yapım surecini de Çanakkale Savaşı'nın farklı bir tarafını da keşfedebilirsiniz. Köy Enstitüleri'ni ve oradan çıkan nice kişiyi tanımak belki sizin de geçmişe bakışınızı değiştirir. Sebahat Hanım'ın şekerden yapılma Atatürk portresini yokluktan yemek zorunda kalınca yaşadığı üzüntüyü hissedebilirsiniz. Kah Fransız, İspanyol kah bizden ezgiler eşliğinde Sabahattin Ali, Ruhi Su, Yaşar Kemal, Hasan Ali Yücel, Cahide Sonku ve daha nicelerinin hayatından dipnotlar bulabilirsiniz.
Oyunun dekoru, kostümleri, sahneki ayrıntıları güzel ve o dönemi yansıtmaya katkı yapıyor. Müzikler gösterinin bel kemiği. Bu gösteriye başka müzisyenlerin de katkıları oluyormuş. Sanırım gidilen şehre göre değişebiliyor, benim izlediğimde Mustafa Özarslan sahne aldı ve Aşık Veysel'den bir türkü seslendirdi. Finaldeki Semazen gösterisi iyi bir kapanıştı.
Oyunla ilgili sevmediğim bir şey yok mu? Elbette var. Ben tiyatrolarda seyir sırasında alkıştan hoşlanmıyorum. Özellikle özel tiyatrolarda çok karşılaştığım bir durum ve bence tiyatro adabının bilinmemesinden kaynaklanıyor. Ama en üzücü olanı bunun engellenmemesi. Hatta bazı oyunlarda artık alkış bekleniyor, oyuncu bir söz söylüyor ve seyirciye hadi der gibi bakıyor. Stand up izler gibi komedi oyunu izlenmez, dram hiç izlenmez, bu oyuncuya saygi değildir alkış oyunun sonunda olmalıdır. Bu pek tiyatro gibi bir gösteri değildi, bazen konser tadındaydı bu yüzden arada alkış olmasını rahatsız edici bulmadım ancak Pınar Ayhan'ın çeşitli yerlerde alkış istemesinden pek hoşlanmadım. Bence seyrin akışını bozan ve dikkat dağıtan, beni içine girdiğim oyundan uzaklaştıran bir durumdu.
Tanımadığınız pek çok kişiyi tanıyacağınız, tanıdıklarınızla da tekrar tanıyacağınız 3 saat süren zamanda yolculuk bu. Karadeniz Vapuru'na binmenizle başlayacak, semazen selamıyla son bulacak. Bence siz de o vapura binin.
Yorumlar
Yorum Gönder