GRÖNHOLM METHODU (ANKARA DEVLET TİYATROSU)
GRÖNHOLM METHODU (ANKARA DEVLET TİYATROSU)
Yazılmayı bekleyen 5 oyun içinden Grönholm Methodu'nu seçip üstümdeki ölü toprağını atayım. Oyuna ilk gidişim 27.10.2015 imiş, yani temsile başlandığı ilk dönemlerde. Pazar günü hafızamdaki boşlukları doldurmak için tekrar gittim.
Oyun iş hayatına dair bir kara mizah. Oyuna ismini veren Grönholm methodu da iş adaylarının seçiminde kullanılan yöntem.
Salona girince bir ofis dekoru karşılıyor bizi ve oyunun tek dekoru bu. Oyun başlar başlamaz da iş görüşmesine gelmiş adaylar yavaş yavaş sahnede yerini alıyor. Fernando, Enrica, Carlos ve Mercedes görüşmeye gelmiş adaylar ve iş sadece birine gidecek. Her biri iş dünyasında karşılaşılabilecek ayrı bir kişiliği temsil ediyor gibi görünüyor ve hepsinin ayrı bir hikayesi ve sırları var. Görüşmeyi yapacak kişinin gelmesini beklerken bir bölme açılacak ve içinden çıkan zarflarda yazan görevler bizi bir anda psikolojik bir deneyin izleyicisi haline getirecek. Çünkü işi almak için ne kadar ileri gidebilecekleri, ne kadar yalan söyleyecekleri ya da en mahrem sırlarını nasıl anlatacakları, manipülasyon sanatını nasıl kullandıkları, gereken durumlarda da nasıl tepki verdikleri önemli bu seçimde. Biz de karakterleri yakından tanıyacak bir yandan da dedektif gibi oynanan akıl oyunlarını çözmeye çalışacağız. Herkesin birbirini kaldırdığı metin seyirciyi de pek çok kez kandırıyor, plot twist üstüne twist yapıyor.
Oyun içinde oyun tarzında olan bir sahne var. O sahnede oyuncuların üstlendiği roller üzerinden bir de din, politika, sanat gibi konulara da değinildi, kara mizahın diliyle eleştirildi.
Finale kadar dikkati yüksek tutup 5. bir aday gibi o zihinsel sürece katılmak ya da sahnedeki empati gereken konulara "Ben olsam ne yapardım?" diye sormak bu tek perde 1 saat 45 dakikalık oyunda sıkılmamanın formülü. Yine de dialoğa çok dayalı olduğu için tempo bazen düşüyor ve sıkıcı olabiliyor. Ancak her yeni gizemle tempo tekrar yükseliyor. Final bazıları için tahmin edilebilir olabilir, özellikle spoiler aldıysanız. Oyunsa akıcılığını gizeminden aldığı için bu seyir zevkini etkiler, ben bu kadar anlatacağım siz de çok araştırmadan gidin. (Yine de ufak tefek spoilerlar verdim sanırım ama seyir zevkini etkilemeyecektir.)
Oyun İspanyol yazar Jordi Galceran tarafından yazılmış, çeviri eser olduğunu çok hissettiren bir dili var. Aslında ilk izlediğimde bu yapay dil daha çok hissediliyordu, bunu biraz kırmışlar ancak yine de özellikle küfürlerde Amerikanvari bir hava devam ediyor. Küfür demişken oldukça küfürlü bir oyun, aşağılayıcı replikler de bol. Özellikle küfürlere ve cinsiyetçi/homofobik esprilere hala bu kadar gülündüğünü görmek rahatsız edici. Korkarım ki o kişiler için bu espriler bir eleştiri kaynağı değil, kendi fikirlerinin bir onayı gibi oldu. Çünkü oyunda bu esprilerin/küfürlerin komedi unsuru olarak kullanıldığı çok açık, oyuna dair en büyük eleştirim budur.
Metinde bazı tutarsızlıklar da var mesele zarfa rastgele birinin bakması ve diğerlerinin 'Acaba gerçekten doğru mu söylüyor?' diye kontrol etmemesi. Yani o kadar şüpheci karakterlerden bunu beklerdim. Bir de oyunu ve iş dünyasını harika özetleyen "Orospu çocuğu gibi görünen iyi birini aramıyoruz, iyi gibi görünen orospu çocuğu arıyoruz." repliği oyunun finali ve geneliyle çelişiyor gibiydi, bilmem izleyenler bana hak verir mi? Ama yine de iyi bir metin, özellikle de oyuncuların performanslarıyla daha da güçleniyor.
Temsili bu kadar başarılı yapan kesinlikle oyunculuklar. Fernando rolünde Cüneyt Mete o kaba, empati yoksunu, cinsiyetçi, transfobik, acımasız ve sadece iş hayatına değil insanlığa dair yanlış olan her şeyin bi nevi sembolü olan karakterini üstün bir şekilde canlandırıyor. Özünde belki iyi bir insan olsa da sadece bir işi alabilmek için neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair yargılarını, vicdanını dışarda bırakıp iş dünyasının acımasız kurallarının arkasına saklanmış, etik değerleri olmayan biri. Profesyonel olmanın vicdandan, anlayıştan arınmak olduğuna inanıyor. Rekabetçi iş hayatının içini boşalttığı insanlardan ve onun gibilerden çevremizde çok var. Fernando karakteriyle yapılan eleştiri çok ön plandaydı, onun karakterini sahneye iyi yansıtan bir sanatçı seçilmesi çok yerinde olmuş. O kadar doğal ki seyircinin muhtemelen en çok özdeşleştiği ve güldüğü kişi.
Ünsal Çoşar ise Carlos rolünde her zamanki gibi harika. Komediye çok uygun bir aktör. Jest ve mimikleriyle abartısız komiklik ve sempatiklik yaratıyor. Cüneyt Mete'yle daha önce de birlikte çalışmışlardı ve aralarındaki uyumla karşılıklı döktürüyorlar.
Mercedes rolünde Nur Yazar güçlü ve kişilikli bir kadın portresi çizerken, en çok empati yapan karakterlerden biriyken annesinin ölümüne olan kayıtsızlığı ile yine iş dünyasının acımasız yüzünü gösteriyor. İlk izlediğimde 'Neden, kadın olduğum için mi?' repliği, erkek egemen iş dünyasında bir kadın olarak kimseden pozitif ayrımcılık beklemeden var olmak için gösterdiği katılık ve feminist tavrı özellikle dikkatimi çekmişti ve bu karakterin en belirgin özelliğiydi bence. Bu temsilde ise sanki bu yön törpülenmişti ya da bana öyle geldi.
Saf görünüp kurnaz çıkan, karşısındakilerin güvenini kullanan, en sevmediğim karakter Enrica ise Deniz Gökçe Koçman'a emanet. Bu oyunda da çok başarılı olmakla birlikte kendisini Şempanzeler oyununda daha çok beğenmiştim.
Özellikle esprilerin doğallık kazanması ve oyuna yedirilmesinde oyuncuların üstün performanslarının rolü büyük, başka bir kastla daha az eğlenceli bir oyun olacağı kesin. Tek dekor sade, işlevsel, olduķça gerçekçi, müzikse silik. Kostümler karakterlere uygun seçilmişti, özellikle Nur Yazar tam bir plaza kadını olmuş.
Rejisör usta sanatçı Sinan Pekinton. Elinde iyi bir metin ve harika bir kadro var, ortaya çıkardığıysa hemen hiçbir izleyiciyi pişman etmeyecek bir oyun. Özellikle tiyatroyla arası iyi olmayanları ısıtacak, eğlenceli ve heyecanlı, keyifli vakit vaat eden Adt'nin kalbur üstü oyunlarından.
NOT: 2005 yapımı İspanyol filmi "El methodo" filmi ile oyun aynı kurguda.
2009 yapımı İngiliz filmi 'Exam' ise konu olarak oyuna benzer.
Yazılmayı bekleyen 5 oyun içinden Grönholm Methodu'nu seçip üstümdeki ölü toprağını atayım. Oyuna ilk gidişim 27.10.2015 imiş, yani temsile başlandığı ilk dönemlerde. Pazar günü hafızamdaki boşlukları doldurmak için tekrar gittim.
Oyun iş hayatına dair bir kara mizah. Oyuna ismini veren Grönholm methodu da iş adaylarının seçiminde kullanılan yöntem.
Salona girince bir ofis dekoru karşılıyor bizi ve oyunun tek dekoru bu. Oyun başlar başlamaz da iş görüşmesine gelmiş adaylar yavaş yavaş sahnede yerini alıyor. Fernando, Enrica, Carlos ve Mercedes görüşmeye gelmiş adaylar ve iş sadece birine gidecek. Her biri iş dünyasında karşılaşılabilecek ayrı bir kişiliği temsil ediyor gibi görünüyor ve hepsinin ayrı bir hikayesi ve sırları var. Görüşmeyi yapacak kişinin gelmesini beklerken bir bölme açılacak ve içinden çıkan zarflarda yazan görevler bizi bir anda psikolojik bir deneyin izleyicisi haline getirecek. Çünkü işi almak için ne kadar ileri gidebilecekleri, ne kadar yalan söyleyecekleri ya da en mahrem sırlarını nasıl anlatacakları, manipülasyon sanatını nasıl kullandıkları, gereken durumlarda da nasıl tepki verdikleri önemli bu seçimde. Biz de karakterleri yakından tanıyacak bir yandan da dedektif gibi oynanan akıl oyunlarını çözmeye çalışacağız. Herkesin birbirini kaldırdığı metin seyirciyi de pek çok kez kandırıyor, plot twist üstüne twist yapıyor.
Oyun içinde oyun tarzında olan bir sahne var. O sahnede oyuncuların üstlendiği roller üzerinden bir de din, politika, sanat gibi konulara da değinildi, kara mizahın diliyle eleştirildi.
Finale kadar dikkati yüksek tutup 5. bir aday gibi o zihinsel sürece katılmak ya da sahnedeki empati gereken konulara "Ben olsam ne yapardım?" diye sormak bu tek perde 1 saat 45 dakikalık oyunda sıkılmamanın formülü. Yine de dialoğa çok dayalı olduğu için tempo bazen düşüyor ve sıkıcı olabiliyor. Ancak her yeni gizemle tempo tekrar yükseliyor. Final bazıları için tahmin edilebilir olabilir, özellikle spoiler aldıysanız. Oyunsa akıcılığını gizeminden aldığı için bu seyir zevkini etkiler, ben bu kadar anlatacağım siz de çok araştırmadan gidin. (Yine de ufak tefek spoilerlar verdim sanırım ama seyir zevkini etkilemeyecektir.)
Oyun İspanyol yazar Jordi Galceran tarafından yazılmış, çeviri eser olduğunu çok hissettiren bir dili var. Aslında ilk izlediğimde bu yapay dil daha çok hissediliyordu, bunu biraz kırmışlar ancak yine de özellikle küfürlerde Amerikanvari bir hava devam ediyor. Küfür demişken oldukça küfürlü bir oyun, aşağılayıcı replikler de bol. Özellikle küfürlere ve cinsiyetçi/homofobik esprilere hala bu kadar gülündüğünü görmek rahatsız edici. Korkarım ki o kişiler için bu espriler bir eleştiri kaynağı değil, kendi fikirlerinin bir onayı gibi oldu. Çünkü oyunda bu esprilerin/küfürlerin komedi unsuru olarak kullanıldığı çok açık, oyuna dair en büyük eleştirim budur.
Metinde bazı tutarsızlıklar da var mesele zarfa rastgele birinin bakması ve diğerlerinin 'Acaba gerçekten doğru mu söylüyor?' diye kontrol etmemesi. Yani o kadar şüpheci karakterlerden bunu beklerdim. Bir de oyunu ve iş dünyasını harika özetleyen "Orospu çocuğu gibi görünen iyi birini aramıyoruz, iyi gibi görünen orospu çocuğu arıyoruz." repliği oyunun finali ve geneliyle çelişiyor gibiydi, bilmem izleyenler bana hak verir mi? Ama yine de iyi bir metin, özellikle de oyuncuların performanslarıyla daha da güçleniyor.
Temsili bu kadar başarılı yapan kesinlikle oyunculuklar. Fernando rolünde Cüneyt Mete o kaba, empati yoksunu, cinsiyetçi, transfobik, acımasız ve sadece iş hayatına değil insanlığa dair yanlış olan her şeyin bi nevi sembolü olan karakterini üstün bir şekilde canlandırıyor. Özünde belki iyi bir insan olsa da sadece bir işi alabilmek için neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair yargılarını, vicdanını dışarda bırakıp iş dünyasının acımasız kurallarının arkasına saklanmış, etik değerleri olmayan biri. Profesyonel olmanın vicdandan, anlayıştan arınmak olduğuna inanıyor. Rekabetçi iş hayatının içini boşalttığı insanlardan ve onun gibilerden çevremizde çok var. Fernando karakteriyle yapılan eleştiri çok ön plandaydı, onun karakterini sahneye iyi yansıtan bir sanatçı seçilmesi çok yerinde olmuş. O kadar doğal ki seyircinin muhtemelen en çok özdeşleştiği ve güldüğü kişi.
Ünsal Çoşar ise Carlos rolünde her zamanki gibi harika. Komediye çok uygun bir aktör. Jest ve mimikleriyle abartısız komiklik ve sempatiklik yaratıyor. Cüneyt Mete'yle daha önce de birlikte çalışmışlardı ve aralarındaki uyumla karşılıklı döktürüyorlar.
Mercedes rolünde Nur Yazar güçlü ve kişilikli bir kadın portresi çizerken, en çok empati yapan karakterlerden biriyken annesinin ölümüne olan kayıtsızlığı ile yine iş dünyasının acımasız yüzünü gösteriyor. İlk izlediğimde 'Neden, kadın olduğum için mi?' repliği, erkek egemen iş dünyasında bir kadın olarak kimseden pozitif ayrımcılık beklemeden var olmak için gösterdiği katılık ve feminist tavrı özellikle dikkatimi çekmişti ve bu karakterin en belirgin özelliğiydi bence. Bu temsilde ise sanki bu yön törpülenmişti ya da bana öyle geldi.
Saf görünüp kurnaz çıkan, karşısındakilerin güvenini kullanan, en sevmediğim karakter Enrica ise Deniz Gökçe Koçman'a emanet. Bu oyunda da çok başarılı olmakla birlikte kendisini Şempanzeler oyununda daha çok beğenmiştim.
Özellikle esprilerin doğallık kazanması ve oyuna yedirilmesinde oyuncuların üstün performanslarının rolü büyük, başka bir kastla daha az eğlenceli bir oyun olacağı kesin. Tek dekor sade, işlevsel, olduķça gerçekçi, müzikse silik. Kostümler karakterlere uygun seçilmişti, özellikle Nur Yazar tam bir plaza kadını olmuş.
Rejisör usta sanatçı Sinan Pekinton. Elinde iyi bir metin ve harika bir kadro var, ortaya çıkardığıysa hemen hiçbir izleyiciyi pişman etmeyecek bir oyun. Özellikle tiyatroyla arası iyi olmayanları ısıtacak, eğlenceli ve heyecanlı, keyifli vakit vaat eden Adt'nin kalbur üstü oyunlarından.
NOT: 2005 yapımı İspanyol filmi "El methodo" filmi ile oyun aynı kurguda.
2009 yapımı İngiliz filmi 'Exam' ise konu olarak oyuna benzer.
Yorumlar
Yorum Gönder