ŞEMPANZELER (ANKARA DEVLET TİYATROSU)
ŞEMPANZELER (Ankara Devlet Tiyatrosu 2017-2018)
Tiyatro sezonunun açıldığı ekim ayı pek çok yeni oyunla geldi, bunlardan biri de yeni prömiyer yapmış olan ŞEMPANZELER oyunu. Oyunun ismi gerçekten ilgi çekici ancak her merak uyandıran şey gibi iddiasını kanıtlaması gerekiyor. Kanıtlayabiliyor mu? Benim cevabım aşağıda :)
KIME HITAP EDER?
Oyunda yer yer komedi öğeleri var ama aslında komedi denemez, hatta bence dram daha ağır basar. Her küfürde gülen, gergin sahnelerde kahkaha atan yani oyunun havasına giremeyen kişiler vardı, ama oyunu biraz anlamaya çalışarak ve empati yaparak izleyen herkes bunun genelinde dram olduğunu görür.
Hayat beni zaten yoruyor, sıkıyor ben eğlenmek istiyorum diyorsanız bence gitmeyin. Bu oyun sizi sıkabilir çünkü hem yer yer akıcılığı sekteye uğruyor hem de konusu iç açıcı değil, sorguladığı kavramlar da ağır.
Sevgiliniz yoksa ve buna üzülüyorsanız, bu oyundan sonra "oh iyi ki de yokmuş" diyebilirsiniz :)
Sıkıntılı bir ilişkiniz varsa bu oyun ilişkinize bir ayna olup sizi bir şeyleri değiştirmeye itebilir... fakat bu değişim ilişkiniz için olumlu ya da olumsuz olabilir.
Dram seviyorsanız, insan ilişkileri, psikoloji gibi konular ilginizi çekiyorsa, çok yorgun olmadığınız bir günün 2 saatini bu oyunla değerlendirebilirsiniz.
KISA GİRİŞ: Simon Block tarafından yazılmış, Sinan Pekinton tarafından yönetilen 4 kişilik, insan ilişkileri üzerine 2 saat 2 perdelik bir oyun diyebiliriz.
Bu Oyunun KONUSU Ne? (Bu kısım keyif kaçırıcı ayrıntılar barındırır. )
Devlet tiyatrolarının sitesindeki tanıtımda yazanlar oyun hakkında her şeyi söylüyor. (Keşke bu kadar yavan işlendiği de yazsaydı.) Genç, bebek bekleyen bir çift (Stevie ve Mark) bir hafta sonu alışverişten dönüyor ve evlerine gelen satıcılar onları para, sevgi, güven gibi konuları düşünmeye itiyor.
Kapıdan girer girmez başlayan konuşmalarındaki manasızlık çiftin arasındaki iletişim sorununu vurgulamaya başlıyor. Dediğim dedik bir kadın karakter var, bu sefer eve para getiren, her şeyin masrafını karşılamak zorunda kalan kadın. Bu onu, gereksiz harcamaları için ya da bütün gün evde olunca ona kalan ev işlerini tam yapmadığında kocasını azarlamaya götürüyor. Cinsiyet rolleri aslında cinsiyetten ne kadar bağımsız. Ataerkil toplum duzeninde erkeğe atfedilen kostümü üstüne giyen kadının erilleşmesi çok net gösteriliyor. Bir cinsin diğerinden üstünlüğü ya da farklılığından değil, olaylara ya da durumlara bağlı eylemeler üretiyoruz. Tüm yükün üstüne binme sebebi kocasının istediği işi yapabilmek için para getiren işinden ayrılmış olması hem de eşine sormadan. Koca karakteri biraz tembelce ve belki de çocukça bir hevesle hayallerinin peşinden gitmeye çalışıyor. Her iki karakterin de kendince haklı tarafları var ama aynı zamanda da yaptıkları çok büyük ilişki hataları var. Bu bakımdan çok reel ve doğal karakterler. Kötü ilişki nasıl olur, nasıl ve neden sona gider sorusunun cevabı gibiler.
Stevie hafta sonu sadece tek bir şey yapmak istiyor tam o sırada eşinin reddedemeyip eve gelmeleri için randevu verdiği iki satıcı bedava izolasyon kontrolü için geliyor ve olaylar gelişmeye başlıyor.
Biri çaylak diğeri artık işinin kompetanı olmuş bu satıcı, çiftin tüm zayıflıklarını, birbirlerine karşı iletişimsizlik ve güvensizliklerini çok iyi kullanarak asla ödeyemeyecekleri bir borca onları bile bile de olsa itmeye ve kazanç sağlamaya çalışıyorlar. Bu neye benziyor sizce? Bizim kendi hayatımıza, kredilere, kredi kartlarına, piyasaya sürülen ve sürekli bizim ihtiyacımız olarak sunulan (belki gerçekten ihtiyacımız olan, o ayrı) cebimizdeki parayı sürekli almaya çalışan pek çok ürüne, markaya: kısaca kapitalizme. Kendi kazancı için her yalanı söyleyen ve karşısındakini asla düşünmeyen, her an zaafını kollayan hatta zaaf yaratan satıcı karakter; diğer satıcıyı (ismi Lawrence idi) da test ediyor. Sonunda Lawrence duygularına yeniliyor ve işini kaybediyor yani kapitalizmde acıma yok duygulara ya da empatiye yer yok. Bir başka kapitalizm bağlantısı eve parayı getiren Stevie'nin her şeyin ona ait olduğu algısına düşmesiyle de kurulabilir.
Bu olayların çiftimizi ittiği nokta metinde güzel bağlansa da pek çokları için sürpriz olmayacaktır. Yine de final akılda kalıcı ve oyunun en etkileyici kısmı bence.
Metin derli toplu, bence fena sayılmayacak bir kurguya sahip olsa da diyaloglarda zaman zaman akmayan, samimi gelmeyen bir hava var. Çeviri eser olmasına bağlıyorum, karakterler ve konuşmaları bazen çok yabancı geliyor ve bu benim oyunlarda hiç sevmediğim bir şey, bunun rejiyle aşılabileceğini düşünüyorum ancak bu oyunda aşılamamış. Stevie ve Mark'ın çoğu diyaloğu beni sıktı. Satıcıların sahnesi ise arada nefes aldırıyor, kopup gitmişken oyuna bağlıyor.
OYUNUN İSMİ İÇİN NOT: Oyunun ismi 'Şempanzeler'. Oyun içinde bir yerde göreceksiniz bu şempanzeleri ama bence isim için seçiliş sebebi bu olmayabilir:
Şempanzeler ve yakın akrabaları Bonobolar arasındaki temel farklardan biri tomplum düzenleridir: Bonobolar anaerkildir ve daha eşitlikçidir, pek saldırgan değillerdir. Şempanzeler ise ataerkildir, bir alfa erkek vardır ve tüm komünü yönetir. Erkekler arasında alt üst ilişkisi vardr, farklı maymun kabilelerine karşı da saldırgandırlar ve hatta başka maymunları avlarlar. Yorum sizin:)
Bir başka bağlantı da Mark'ın kitabı için C harfinde 'Chimps' yani şempanzeler seçecek olması olabilir.
OYUNCULUKLAR nasıl?
Açıkçası oyunun başında oyuncular ve çizilen karakterler beni oyuna bağlamadı. Özellikle stajyer satıcı rolündeki Olcay Kavuzlu rolü dolayısıyla da izleyiciyi daha çok çekti. Performansını en merak ettiğim kişiydi, hayal kırıklığına da uğratmadı. Ben kendisini sahnede görmeyi seviyorum. Zaten yıllardır oynadığı 'Kontrbas' oyunundaki başarısı malum. Sibel Chulliat'ın karakteri hiç anlamadan yorumladığı, abartılı performansıyla katlettiği Hedda Gabler oyununda bile kendisini görmekten mutluydum, tabi o zaman Murat Çidamlı, Mesut Turan ve Maral Üner de vardı. (Bu 4 ismi sahnede bir daha birlikte göremem sanırım.)
Diğer satıcıyı oynayan Mehmet Demiralp gayet iyi. Esat Tanrıverdi Mark rolüyle beni zamanla bağladı, kendisini genel olarak beğendim ama Stevie'yi oynayan Deniz Gökçe Koçman'a özellikle 2.perdenin sonuna doğru hayran kaldım. Önde oturduğum için sinir katsayısının en üste çıktığı sahnelerde gözlerindeki yaşları, mimiklerini, ufak vücut hareketlerini görebildim ve beni çok etkiledi. Bence herkes metnin elverdiği en iyi ölçüde performans sergiledi.
DEKOR, MÜZİK, IŞIK, KOSTÜM
Ev dekoru başarılı, daha iyisini yapmak zor. Müziklerde caz ezgileri duymak güzeldi. Işık kullanımı özellikle eve derinlik katmak yani hangi odada olduklarını vurgulamak için işlevsel kullanılıyor. Tek zayıf bulduğum şey kostüm, Stevie ve Mark çok özensiz göründü.
TEKRAR GİDER MİYİM? Hayır, bence vasat/vasatın biraz üstü bir oyun. Stevie daha tutarlı ve güçlü aktarılırken, Mark çok daha tembel ve saf. Durum böyle olunca karakterlerden birine daha çok hak veriyor, daha çok destekliyorsunuz. İki karakter arasında kalıp çelişki yaşasam, ikisine de hak verip kimi seçeceğimi bilemesem daha derinlikli olurdu.
Son söz: Rejisor Sinan Pekinton'dan son zamanlarda izlediğim oyunlar beni pek mutlu etmiyor halbuki kendisinin Macbeth performansını çok beğenmiştim. Kendisini sahne önünde daha çok görmek istiyorum.
Peki siz bu oyun hakkında ne düşünüyorsunuz? Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşın :)
Tiyatro sezonunun açıldığı ekim ayı pek çok yeni oyunla geldi, bunlardan biri de yeni prömiyer yapmış olan ŞEMPANZELER oyunu. Oyunun ismi gerçekten ilgi çekici ancak her merak uyandıran şey gibi iddiasını kanıtlaması gerekiyor. Kanıtlayabiliyor mu? Benim cevabım aşağıda :)
KIME HITAP EDER?
Oyunda yer yer komedi öğeleri var ama aslında komedi denemez, hatta bence dram daha ağır basar. Her küfürde gülen, gergin sahnelerde kahkaha atan yani oyunun havasına giremeyen kişiler vardı, ama oyunu biraz anlamaya çalışarak ve empati yaparak izleyen herkes bunun genelinde dram olduğunu görür.
Hayat beni zaten yoruyor, sıkıyor ben eğlenmek istiyorum diyorsanız bence gitmeyin. Bu oyun sizi sıkabilir çünkü hem yer yer akıcılığı sekteye uğruyor hem de konusu iç açıcı değil, sorguladığı kavramlar da ağır.
Sevgiliniz yoksa ve buna üzülüyorsanız, bu oyundan sonra "oh iyi ki de yokmuş" diyebilirsiniz :)
Sıkıntılı bir ilişkiniz varsa bu oyun ilişkinize bir ayna olup sizi bir şeyleri değiştirmeye itebilir... fakat bu değişim ilişkiniz için olumlu ya da olumsuz olabilir.
Dram seviyorsanız, insan ilişkileri, psikoloji gibi konular ilginizi çekiyorsa, çok yorgun olmadığınız bir günün 2 saatini bu oyunla değerlendirebilirsiniz.
KISA GİRİŞ: Simon Block tarafından yazılmış, Sinan Pekinton tarafından yönetilen 4 kişilik, insan ilişkileri üzerine 2 saat 2 perdelik bir oyun diyebiliriz.
Bu Oyunun KONUSU Ne? (Bu kısım keyif kaçırıcı ayrıntılar barındırır. )
Devlet tiyatrolarının sitesindeki tanıtımda yazanlar oyun hakkında her şeyi söylüyor. (Keşke bu kadar yavan işlendiği de yazsaydı.) Genç, bebek bekleyen bir çift (Stevie ve Mark) bir hafta sonu alışverişten dönüyor ve evlerine gelen satıcılar onları para, sevgi, güven gibi konuları düşünmeye itiyor.
Kapıdan girer girmez başlayan konuşmalarındaki manasızlık çiftin arasındaki iletişim sorununu vurgulamaya başlıyor. Dediğim dedik bir kadın karakter var, bu sefer eve para getiren, her şeyin masrafını karşılamak zorunda kalan kadın. Bu onu, gereksiz harcamaları için ya da bütün gün evde olunca ona kalan ev işlerini tam yapmadığında kocasını azarlamaya götürüyor. Cinsiyet rolleri aslında cinsiyetten ne kadar bağımsız. Ataerkil toplum duzeninde erkeğe atfedilen kostümü üstüne giyen kadının erilleşmesi çok net gösteriliyor. Bir cinsin diğerinden üstünlüğü ya da farklılığından değil, olaylara ya da durumlara bağlı eylemeler üretiyoruz. Tüm yükün üstüne binme sebebi kocasının istediği işi yapabilmek için para getiren işinden ayrılmış olması hem de eşine sormadan. Koca karakteri biraz tembelce ve belki de çocukça bir hevesle hayallerinin peşinden gitmeye çalışıyor. Her iki karakterin de kendince haklı tarafları var ama aynı zamanda da yaptıkları çok büyük ilişki hataları var. Bu bakımdan çok reel ve doğal karakterler. Kötü ilişki nasıl olur, nasıl ve neden sona gider sorusunun cevabı gibiler.
Stevie hafta sonu sadece tek bir şey yapmak istiyor tam o sırada eşinin reddedemeyip eve gelmeleri için randevu verdiği iki satıcı bedava izolasyon kontrolü için geliyor ve olaylar gelişmeye başlıyor.
Biri çaylak diğeri artık işinin kompetanı olmuş bu satıcı, çiftin tüm zayıflıklarını, birbirlerine karşı iletişimsizlik ve güvensizliklerini çok iyi kullanarak asla ödeyemeyecekleri bir borca onları bile bile de olsa itmeye ve kazanç sağlamaya çalışıyorlar. Bu neye benziyor sizce? Bizim kendi hayatımıza, kredilere, kredi kartlarına, piyasaya sürülen ve sürekli bizim ihtiyacımız olarak sunulan (belki gerçekten ihtiyacımız olan, o ayrı) cebimizdeki parayı sürekli almaya çalışan pek çok ürüne, markaya: kısaca kapitalizme. Kendi kazancı için her yalanı söyleyen ve karşısındakini asla düşünmeyen, her an zaafını kollayan hatta zaaf yaratan satıcı karakter; diğer satıcıyı (ismi Lawrence idi) da test ediyor. Sonunda Lawrence duygularına yeniliyor ve işini kaybediyor yani kapitalizmde acıma yok duygulara ya da empatiye yer yok. Bir başka kapitalizm bağlantısı eve parayı getiren Stevie'nin her şeyin ona ait olduğu algısına düşmesiyle de kurulabilir.
Bu olayların çiftimizi ittiği nokta metinde güzel bağlansa da pek çokları için sürpriz olmayacaktır. Yine de final akılda kalıcı ve oyunun en etkileyici kısmı bence.
Metin derli toplu, bence fena sayılmayacak bir kurguya sahip olsa da diyaloglarda zaman zaman akmayan, samimi gelmeyen bir hava var. Çeviri eser olmasına bağlıyorum, karakterler ve konuşmaları bazen çok yabancı geliyor ve bu benim oyunlarda hiç sevmediğim bir şey, bunun rejiyle aşılabileceğini düşünüyorum ancak bu oyunda aşılamamış. Stevie ve Mark'ın çoğu diyaloğu beni sıktı. Satıcıların sahnesi ise arada nefes aldırıyor, kopup gitmişken oyuna bağlıyor.
OYUNUN İSMİ İÇİN NOT: Oyunun ismi 'Şempanzeler'. Oyun içinde bir yerde göreceksiniz bu şempanzeleri ama bence isim için seçiliş sebebi bu olmayabilir:
Şempanzeler ve yakın akrabaları Bonobolar arasındaki temel farklardan biri tomplum düzenleridir: Bonobolar anaerkildir ve daha eşitlikçidir, pek saldırgan değillerdir. Şempanzeler ise ataerkildir, bir alfa erkek vardır ve tüm komünü yönetir. Erkekler arasında alt üst ilişkisi vardr, farklı maymun kabilelerine karşı da saldırgandırlar ve hatta başka maymunları avlarlar. Yorum sizin:)
Bir başka bağlantı da Mark'ın kitabı için C harfinde 'Chimps' yani şempanzeler seçecek olması olabilir.
OYUNCULUKLAR nasıl?
Açıkçası oyunun başında oyuncular ve çizilen karakterler beni oyuna bağlamadı. Özellikle stajyer satıcı rolündeki Olcay Kavuzlu rolü dolayısıyla da izleyiciyi daha çok çekti. Performansını en merak ettiğim kişiydi, hayal kırıklığına da uğratmadı. Ben kendisini sahnede görmeyi seviyorum. Zaten yıllardır oynadığı 'Kontrbas' oyunundaki başarısı malum. Sibel Chulliat'ın karakteri hiç anlamadan yorumladığı, abartılı performansıyla katlettiği Hedda Gabler oyununda bile kendisini görmekten mutluydum, tabi o zaman Murat Çidamlı, Mesut Turan ve Maral Üner de vardı. (Bu 4 ismi sahnede bir daha birlikte göremem sanırım.)
Diğer satıcıyı oynayan Mehmet Demiralp gayet iyi. Esat Tanrıverdi Mark rolüyle beni zamanla bağladı, kendisini genel olarak beğendim ama Stevie'yi oynayan Deniz Gökçe Koçman'a özellikle 2.perdenin sonuna doğru hayran kaldım. Önde oturduğum için sinir katsayısının en üste çıktığı sahnelerde gözlerindeki yaşları, mimiklerini, ufak vücut hareketlerini görebildim ve beni çok etkiledi. Bence herkes metnin elverdiği en iyi ölçüde performans sergiledi.
DEKOR, MÜZİK, IŞIK, KOSTÜM
Ev dekoru başarılı, daha iyisini yapmak zor. Müziklerde caz ezgileri duymak güzeldi. Işık kullanımı özellikle eve derinlik katmak yani hangi odada olduklarını vurgulamak için işlevsel kullanılıyor. Tek zayıf bulduğum şey kostüm, Stevie ve Mark çok özensiz göründü.
TEKRAR GİDER MİYİM? Hayır, bence vasat/vasatın biraz üstü bir oyun. Stevie daha tutarlı ve güçlü aktarılırken, Mark çok daha tembel ve saf. Durum böyle olunca karakterlerden birine daha çok hak veriyor, daha çok destekliyorsunuz. İki karakter arasında kalıp çelişki yaşasam, ikisine de hak verip kimi seçeceğimi bilemesem daha derinlikli olurdu.
Son söz: Rejisor Sinan Pekinton'dan son zamanlarda izlediğim oyunlar beni pek mutlu etmiyor halbuki kendisinin Macbeth performansını çok beğenmiştim. Kendisini sahne önünde daha çok görmek istiyorum.
Peki siz bu oyun hakkında ne düşünüyorsunuz? Lütfen yorumlarınızı benimle paylaşın :)
"Çok beğendiiiik 👏👏" yazmaktan başka bir bakış açısıyla da tiyatro izleyen birilerinin olduğunu görmek güzel. Sizi tebrik eder muvaffakiyetinizin devamını dilerim.
YanıtlaSil