SHİRLEY (TEBDİLİ MEKAN PRODÜKSİYON TİYATROSU)
SHİRLEY (TEBDİLİ MEKAN PRODÜKSİYON TİYATROSU)
Geçen sene Sahne Ankara'da izlediğim bir oyundu. Sumru Yavrucuk'u sahnede görmek için gittim, sıcak bir hikaye izleyip geldim.
Shirley, çocuklarını büyümüş, evde ilgisiz kocasıyla baş başa kalmış yalnız bir ev hanımı. Bu ilgisiz kocanın ilgisizliği yer yer baya abartılsa da aslında çok evrensel bir durum, salondaki çoğu evli kadın Shirley'le hemen kendini özdeşleştirdi, bunu gülüşmelerinden, kafa sallamalarından, kendi aralarında fısıltılarından anladım. Zaten ülkemiz sürekli kendinden veren, tükenen, çocukları-eşi için her fedakarlığı yapan hatta mutsuz evliliklere katlanıp ömür tüketen kadınlarla dolu (bu oyun gösteriyor ki dünya bu kadınlarla dolu). Aslında hemen herkes oyunda özdeşleşecek bir şey bulabilir, özellikle de yalnızlığı. Monotonluk, hayatta yapacağı her şeyi yapmış olmanın getirdiği idealsizlik, ona hayat arkadaşı olamamış bir erkekle ve onun ihtiyaç ve kısıtlamalarıyla uğraşmaktan bıkmaya başlamış Shirley, en yakın arkadaşı Amanda'nın ona Bodrum'a uçak bileti hediye etmesiyle bir çıkış şansı yakalıyor. Bu tatil fikri çok heyecan verici, çünkü Shirley kocasıyla hep aynı yere tatile gidiyor (kocası degisikliklerden pek hoşlanmıyor), tatil yapmak bile Shirley için monoton. Başta kocam izin vermez, onu nasıl bırakırım diye düşünse de sonra her şeyi geride bırakıp onu mutlu etme ihtimali olan bir seyahate çıkma cesareti gösteriyor. Böylece ilk perde bitiyor.
İkinci perdede orjinal metinle bir farklılık var, orjinal Shirley Yunanistan'a giderken bizim Shirley'miz Türkiye'ye geliyor ve Adem'le tanışıyor (bu karaktere yakın hissetmemizi arttıran bir düzenleme olmuş kanaatindeyim). Yıllar sonra aşkı da bulan Shirley için final biraz da bizim zihnimizde tamamlanıyor. Kocası gelip Shirley'i geri götürmeye, her şeyi düzeltmeye çalışacak mı ya da Shirley geri dönecek mi, dönmeyecekse Adem'le mi kalacak? Bunların cevabı yok, belki de yönetmen kendimizi Shirley yerine koymamızı ve 'Ben olsam ne yapardım?' diye düşünüp Shirley'e de kendimiz yol çizmemizi istemiştir.
Kendimizi Shirley'nin yerine koymak aslında zor değil. Birincisi metnin yabancı dili kırılmış, Shirley'nin adı yabancı olmasa aslında hiç de İngiliz olduğu düşünülmeyecek kadar Türkleşmiş bence. Bu hem çevirmen Evren Ercan'ın temiz çevirisi hem de reji sayesinde olmuş. İkincisi Sumru Yavrucuk karaktere hakimiyeti tam bir performans sergiliyor (rolüne o kadar hakim ki karakterinden çıkmadan doğaçlama yapabiliyor), karaktere çok büyük bir sempati katıyor. Sevdiğimiz bir karakteri daha çok anlamaya çalışıyoruz, daha çok neler olacak diye merak ediyoruz. Zaten açıkçası Sumru Yavrucuk sizi avcunun içine alıyor, onu izlemek istiyorsunuz, tek kişilik oyunda tek başına tüm sahneyi dolduruyor. Oyunun rejisörlüğünü de yapması da bu konuda artı sağlıyor. Hem çok evrensel hem de çok bizden bir Shirley yaratılmış.
Shirley aslında orta yaşlı bir ev hanımı üzerinden tüm insanları kapsayacak mesajlar veriyor. Shirley kadın, eş, anne gibi sıfatlarından kurulduğunda aslında sadece mutluluğu kovalayan bir insan, bu yüzden aslında her cinsiyetten, yaştan, medeni halden insana ilham verebilecek bir hikayeye sahip. O hayatında bazı şeylerden memnun değil ve bunları değiştirmek için adım atıyor, sonunda mutlu olup olmaması da çok önemli değil aslında önemli olan o adımı atması.
Willy Russel'ın yazdığı oyunun ismi aslında Shirley Valentine, ama bu oyunda Valentine'ı atılmış sadece Shirley kalmış, belki isim-soyisum kombinasyonu bir resmiyet katıyor diye samimileştirmek için yapıldı. Bence Shirley Valentine olması daha iyi olurdu çünkü Valentine onun kızlık soyadı. Eşinin soyadını attığını, özgürleştiğini gösteriyor.
İlk perdede bizi Shirley'nin mutfağına götüren dekor da, ikinci perde de Ege kıyılarına götüren de oldukça başarılı. Kostümler de Shirley'nin orta sınıf hayatına ve renkli kişiliğine uygun. Oyunun başında elinde gitarıyla çıkıp 'Kalbim Ege'de kaldı' diye şarkı söyleyen Selmin Artemiz de harika sesiyle sanki Shirley'nin dilinden konuşuyor.
Sıcak hikayesi, sıcak oyunculuklar, sıcak anlatım tarzı beni sarmaladı, keyifle izledim. Olağanüstü bir oyun beklentisine girmeden gidip, oyunun samimiyetine kapılıp 90 dakikalık bu oyunda hoş vakit geçirebilirsiniz. Özellikle Shirley'nin yaş grubundaki kadınlar çok eğlendi, ben de bu gruba özellikle öneriyorum.
Oyunla aynı konuya sahip 1989 yapımı Shirley Valentine isimli bir film de var.
Geçen sene Sahne Ankara'da izlediğim bir oyundu. Sumru Yavrucuk'u sahnede görmek için gittim, sıcak bir hikaye izleyip geldim.
Shirley, çocuklarını büyümüş, evde ilgisiz kocasıyla baş başa kalmış yalnız bir ev hanımı. Bu ilgisiz kocanın ilgisizliği yer yer baya abartılsa da aslında çok evrensel bir durum, salondaki çoğu evli kadın Shirley'le hemen kendini özdeşleştirdi, bunu gülüşmelerinden, kafa sallamalarından, kendi aralarında fısıltılarından anladım. Zaten ülkemiz sürekli kendinden veren, tükenen, çocukları-eşi için her fedakarlığı yapan hatta mutsuz evliliklere katlanıp ömür tüketen kadınlarla dolu (bu oyun gösteriyor ki dünya bu kadınlarla dolu). Aslında hemen herkes oyunda özdeşleşecek bir şey bulabilir, özellikle de yalnızlığı. Monotonluk, hayatta yapacağı her şeyi yapmış olmanın getirdiği idealsizlik, ona hayat arkadaşı olamamış bir erkekle ve onun ihtiyaç ve kısıtlamalarıyla uğraşmaktan bıkmaya başlamış Shirley, en yakın arkadaşı Amanda'nın ona Bodrum'a uçak bileti hediye etmesiyle bir çıkış şansı yakalıyor. Bu tatil fikri çok heyecan verici, çünkü Shirley kocasıyla hep aynı yere tatile gidiyor (kocası degisikliklerden pek hoşlanmıyor), tatil yapmak bile Shirley için monoton. Başta kocam izin vermez, onu nasıl bırakırım diye düşünse de sonra her şeyi geride bırakıp onu mutlu etme ihtimali olan bir seyahate çıkma cesareti gösteriyor. Böylece ilk perde bitiyor.
İkinci perdede orjinal metinle bir farklılık var, orjinal Shirley Yunanistan'a giderken bizim Shirley'miz Türkiye'ye geliyor ve Adem'le tanışıyor (bu karaktere yakın hissetmemizi arttıran bir düzenleme olmuş kanaatindeyim). Yıllar sonra aşkı da bulan Shirley için final biraz da bizim zihnimizde tamamlanıyor. Kocası gelip Shirley'i geri götürmeye, her şeyi düzeltmeye çalışacak mı ya da Shirley geri dönecek mi, dönmeyecekse Adem'le mi kalacak? Bunların cevabı yok, belki de yönetmen kendimizi Shirley yerine koymamızı ve 'Ben olsam ne yapardım?' diye düşünüp Shirley'e de kendimiz yol çizmemizi istemiştir.
Kendimizi Shirley'nin yerine koymak aslında zor değil. Birincisi metnin yabancı dili kırılmış, Shirley'nin adı yabancı olmasa aslında hiç de İngiliz olduğu düşünülmeyecek kadar Türkleşmiş bence. Bu hem çevirmen Evren Ercan'ın temiz çevirisi hem de reji sayesinde olmuş. İkincisi Sumru Yavrucuk karaktere hakimiyeti tam bir performans sergiliyor (rolüne o kadar hakim ki karakterinden çıkmadan doğaçlama yapabiliyor), karaktere çok büyük bir sempati katıyor. Sevdiğimiz bir karakteri daha çok anlamaya çalışıyoruz, daha çok neler olacak diye merak ediyoruz. Zaten açıkçası Sumru Yavrucuk sizi avcunun içine alıyor, onu izlemek istiyorsunuz, tek kişilik oyunda tek başına tüm sahneyi dolduruyor. Oyunun rejisörlüğünü de yapması da bu konuda artı sağlıyor. Hem çok evrensel hem de çok bizden bir Shirley yaratılmış.
Shirley aslında orta yaşlı bir ev hanımı üzerinden tüm insanları kapsayacak mesajlar veriyor. Shirley kadın, eş, anne gibi sıfatlarından kurulduğunda aslında sadece mutluluğu kovalayan bir insan, bu yüzden aslında her cinsiyetten, yaştan, medeni halden insana ilham verebilecek bir hikayeye sahip. O hayatında bazı şeylerden memnun değil ve bunları değiştirmek için adım atıyor, sonunda mutlu olup olmaması da çok önemli değil aslında önemli olan o adımı atması.
Willy Russel'ın yazdığı oyunun ismi aslında Shirley Valentine, ama bu oyunda Valentine'ı atılmış sadece Shirley kalmış, belki isim-soyisum kombinasyonu bir resmiyet katıyor diye samimileştirmek için yapıldı. Bence Shirley Valentine olması daha iyi olurdu çünkü Valentine onun kızlık soyadı. Eşinin soyadını attığını, özgürleştiğini gösteriyor.
İlk perdede bizi Shirley'nin mutfağına götüren dekor da, ikinci perde de Ege kıyılarına götüren de oldukça başarılı. Kostümler de Shirley'nin orta sınıf hayatına ve renkli kişiliğine uygun. Oyunun başında elinde gitarıyla çıkıp 'Kalbim Ege'de kaldı' diye şarkı söyleyen Selmin Artemiz de harika sesiyle sanki Shirley'nin dilinden konuşuyor.
Sıcak hikayesi, sıcak oyunculuklar, sıcak anlatım tarzı beni sarmaladı, keyifle izledim. Olağanüstü bir oyun beklentisine girmeden gidip, oyunun samimiyetine kapılıp 90 dakikalık bu oyunda hoş vakit geçirebilirsiniz. Özellikle Shirley'nin yaş grubundaki kadınlar çok eğlendi, ben de bu gruba özellikle öneriyorum.
Oyunla aynı konuya sahip 1989 yapımı Shirley Valentine isimli bir film de var.
Yorumlar
Yorum Gönder