YANIK (İZMİR DEVLET TİYATROSU)

YANIK (İZMİR DEVLET TİYATROSU)

"Zaman kafası kesik bir tavuk gibi çılgınca ortada dolanıyor, kesik baştan kan fışkırıyor ve biz o kanda boğuluyoruz."

En beğendiğim tiyatrolar listesinde üst sıralarda yer alan bu müthiş oyun geçen sene Ankara'ya turne yapmıştı. Geçen sene uzun süreler bilet bulmanın mümkün olduğu bir oyundu, Ankara izleyicisinin dikkatini pek çekmemişti ancak gidemeyenler pişman oldular. Neyseki bu sene tekrar geliyor 😁 Geçen sene iki kez izlediğim oyun hakkında önceden yazacağım ki belki bilet almayacak birini gitmeye ikna ederim.

Geçen yıl hakkında hiçbir şey okumadan sadece konusunu beğenerek gittiğimiz bir oyundu, beklentimiz yok gibiydi. Oyunsa boğazımızı düğümlendirdi, beynimizden vurdu, yaktı bizi. Oyun bitiminde iç çeken burunlar, şaşkın allak bullak yüzler ve üstünde düşünmeye değer bir hikayenin zihinlerdeki yankılarıyla salondan ayrıldı izleyenler.

Söylediklerim ve söyleyeceklerim asla abartı değildir. Oyun müthiş, darmadağın ediyor. Savaşı, insanı, insanın en sert ve karanlık yüzünü karşınıza öyle bir koyuyor ki hiçbir korku filminde olmadığı kadar korkutuyor. Düşüncesi bile dayanılmaz şeyleri gözünüzün önünde görmek, o an hissetmek tiyatronun gücünün harika bir göstergesi. Tiyatro en çok insanı, hayatı anlattığında güzel. Bu da insana dair yıkıcı ve çok çok etkileyici bir öykü. Bunu özellikle yazar Wahdi Mouawad'ın hayat hikayesiyle birlikte düşündüğümde (en başta Lübnan'dan iç savaş dönemi Kanada'ya kaçmış bir ailesi olduğu için) izlediğimin kurmaca değil düpedüz gerçek bir hikaye olduğuna karar verdiğimde daha çok hissettim.

Simon ve Janine vasiyeti öğreniyor.
Peki bu harika konu ne? Gerektiğinden fazla şey söyleyerek spoiler verirsem oyunu mahvedebilirim o yüzden kısaca: Nevval Maran, Kanada'da yaşayan iki çocuklu (Janine ve Simon ikizler) bir kadın. Lübnan iç savaşından kaçarak Kanada'ya gelmiş ve savaşla ilgili duruşmaları takip ediyor. Bir gün ülkesindeki savaşla ilgili bir durusmadan dönüyor ve konuşmamaya başlıyor. Ölümüne kadar yani 5 yıl hiç konuşmuyor. Çocuklarıyla bile... Haliyle onlara da çok uzak kalıyor, bir bakımevinde kalıyor. Ölümüyle arkasında bir vasiyet bırakıyor, bu vasiyet çocuklarının Nevval'in doğduğu topraklara gidip öldü sandıkları ağabey ve babalarını bulmalarını söylüyor. Mezarına adının yazılmasını istemiyor Nevval, çünkü verdikleri sözleri tutmayanların mezar taşları olmaz onun ülkesinde, tıpkı hiç yağmur yağmaması gibi. Ve Nevval'in tutulmamış bir sözü var, oğluna verdiği söz, onu hep seveceğine dair söz. Çocuklarına neden hiç bu oğuldan bahsetmemiş? Çünkü hayatta bazı gerçekler, sadece keşfedildiklerinde anlam kazanır. Bu gerçekleri biz de onlarla keşfedeceğiz. Çocukluk boğaza saplanan bir bıçak gibi ve Janine ile Simon bu bıçağı çıkarmak zorunda. Hem annelerinin konuşmamasının sebebini hem de gerçekte kim olduklarını savaşın iğrenç yüzüyle yüzleşerek öğrenecekler. Öğrenecekleri her izleyiciyi derinden yakalayacak acılarla dolu bir hayat hikayesi.

Nevval ve Vahap
Nevval Maran'ın hikayesi aslında göçmen Vahap'a aşık olmakla başlıyor, ne yazık ki onları sonsuza kadar ayıran ve Nevval'in acılarını başlatan bu aşk. Nevval ya tüm kıyafetlerini, annesini, köyünü, gökyüzünü bırakıp çocuğuyla çekip gidecek ya da o çocuğu unutarak ailesiyle kalacak. Sonuçta sşkın mevyesi, ondan zorla koparılan oğlunu yeni patlak veren savaşın ortasında aramaya çalışan, bu arada kan, ölüm ve işkenceyle etrafı çepeçevre sarılan Nevval'e dönüşecek. Hikaye acı olmakla birlikte duygu sömürüsü değil, savaşı konu edinmekle birlikte sadece savaş karşıtı bir oyun değil. Aslında oyun savaş karşıtlığını popülist söylemlere girmeden, fikir empoze etmeden ve belli bir kesimi ötekileştirmeden sadece yarattığı yıkımı tüm yakıcılığıyla sahneye koyarak yapıyor. Savaş ile ilgili argümanları oyun size vermiyor, size ürettiyor. Savaşın nedenleri ve taraflarıyla da pek ilgilenmeyerek sadece yarattığı sonuçlara odaklandığı için Lübnan iç savaşını bilmek gerekmiyor, biraz evrensel bir savaş tasviri oluşturulmaya çalışılmış.

Metnin Nevval Maran'ın hikayesiyle ayrıca güçlü bir şekilde irdelediği kadının toplumdaki yeri konusu da var. Günümüzün popüler konularından güçlü kadın imajı, bu oyunda doğru şekilde veriliyor. Nevval Maran kişiliği, yapmaya cesaret ettikleri ve katlandığı acılar düşünülürse gerçekten güçlü bir kadın. Sadece o değil, ona köyündeki hayatına sıkışıp kalmaması, bu nefret örüntüsünü kırıp oğlunu bulabilmesi, tüm mutlulukları yaşayacağı bir hayatı olması için okumayı, yazmayı, sayı saymayı, konuşmayı, düşünmeyi öğrenmesini öğütleyen anneannesi de güçlü. Ona okuma yazma öğretmesini isteyen ve artık ne için devam ettiğibelli olmayan, kardeşin kardeşi vurduğu savaşa dur demek için ona yardım eden arkadaşı Sevda da güçlü.

"Birlikte olduğumuz sürece her şey yolunda." diyecek kadar da umutlular.

Nevval ve Sevda
Metin bizi Lübnan'a götürünce aslında tek hikayenin Nevval'in hikayesi olmadığını da fark ediyorum. Nevval'in hayatındaki herkesin öyle ya da böyle çektiği sıkıntılar var ve bu sıkıntıların çoğu yaşadıkları coğrafyayla ilgili. Bu bakımdan dönemine ışık da tutan bir metin. Hayatlarında güzellik yok, sadece nefret var, Vahap ve Nevval'in aşkını anlayamayacak kadar sevgiden uzaklar. Vahap'ın 'Herkes seni çok fazla sevdiğimi söylüyor, ben çok sevmenin ne olduğunu bilmiyorum ki." deyişi beni çok derinden yakaladı. Nevval annesine, annesi anneannesine öfkeli, anneannesi de kendi annesine... Herkes 'Gökyüzüne bak.' diyor ama kimsenin gökyüzü hakkında söyleyecek bir seyi yok. Peki bu döngüyü kim, nasıl kıracak? Anneannesinin "Oku ve gelip mezar taşıma adımı yaz." dediği sahne yüzünden bu oyuna "ismi olmayanların hikayesi" demek istiyorum. Ölünce ismi bile yazılmadığı için hiç var olmamışçasına yok olup gidilen bir coğrafyada mezarıma adımı yaz isteği iç burkucu bir naiflikte. Nevval de isimsiz pek çok savaş mağdurunun ya da genel anlamda kadının yaşadıklarının ismi olan bir temsilcisi. Bu bakımından hikayesi görülmeye değer demeyeceğim, hissedilmeye değer.

Oyun Nevval Maran'ın hikayesini inanılmaz güzellik ve ustalıkla işliyor. Kafanızda hiçbir soru işareti bırakmayan ve acelesi olmayan bir metin, süresi 3 saat. Adeta film gibi. Hikaye büyük sırra doğru adım adım ilerlerken bir an bile sıkmıyor. Sonunda 1+1=1 ettiğinde, o korkunç gerçekle siz de baş başa kaldığınızda duyduğunuz dehşet aslında harika bir metin, harika oyunculuklar ve harika bir rejinin yarattığı ortak sonuç.

Rejisör Barış Erdenk benim favori yönetmenlerimden, vizyonu ve tarzı olan bir sanatçı. Özellikle karanlık atmosferler yaratmakta ve bizi o atmosferin içine sokmakta usta. Ben bu oyunun genel atmosferini çok beğendim, oyuna 'film gibi' havası veren bu atmosfer. Erdenk'in sahnenin her yerini kullanması, ve hatta sahne dışına da oyunu taşırması devinim ve dikkati canlı tutması adına sevdiğim bir hareket.

Hayatının üç döneminde Nevval
Dekor çok güzel. Çok mekanlı bir oyun ama sahne kararmadan (sahnenin kararmasını oyundan uzaklaştıran bir durum olarak değerlendiririm.) mekan değişikliği yapılabiliyor ve siz de gayet rahat takip edebiliyorsunuz. Dekorda az değişimle farklı mekanlar rahatça oluşuyor. Ayrıca aynı anda farklı sahnelerin bir arada oynanmasına da müsade eden kocaman bir alan sağlanıyor. (Bu da rejiye dair sevdiğim bir düzenlemeydi.)

Vasat performans bile yok, hepsi iyi. Neval'in gençliği, orta yaşı ve yaşlılığı olarak üç dönemini sahne izliyoruz ve hepsi farklı oyuncu tarafından canlandırılıyor. Sanırım bu ayrıca değişen Nevval için de bir metafor. Oyunda yazamadığım kadar çok karakter var, oyuncular bunları dönüşümlü oynuyor, ancak karakter birbirine karışmıyor.

Ders niteliğinde bir iş bence, her şeyiyle. Her zaman bu kalitede işlerle karşılaşmıyoruz DT sahnelerinde. Sabun köpüğü oyunlarla dolu sezonun seyirciyi değiştirebilecek güçlü bir metini ve müthiş emekle bunu taşıyan sanatçılar. Ne kadar anlatsam da hak ettiği övgüyü yazamadığımı hissediyorum, sadece bilet alınmalı, sonunda heyecanla tüm salonla ayakta alkışlamalı.

Not: 2010 yapımı, yabancı dilde en iyi film dalında Oscar'a aday olmuş "Incendies" de aynı konuya sahip harika bir film.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İYİYİM (ANKARA DEVLET TİYATROSU )

ÜÇ KIZ KARDEŞ (HAYAL PERDESİ)

YEDİ KOCALI HÜRMÜZ (ANKARA DEVLET TİYATROSU)