İBİŞ'İN RÜYASI (ANTALYA DEVLET TİYATROSU)
İBİŞİN RÜYASI (ANTALYA DEVLET TIYATROSU)
Bu sezonun 3. turne oyunu Antalya'dan geldi.
Oyun Tarık Buğra tarafından yazılmış. Tarık Buğra denince Küçük Ağa, Osmancık, Yağmur Beklerken gibi romanları öncelikle akla gelse de aslında çok yönlü bir yazar. Özellikle Kurtuluş Savaşı süreci ve sonrasını dönem edebiyatında pek yer bulamayan halktan karakterlerle gerçekçi biçimde anlatması, yazım yeteneği ile önemli bir edebiyatçı. Ayakta Durmak Istiyorum, Patron gibi piyesleri de mevcutmuş. İbiş'in Rüyası ise aslında bir roman (hem de ödüllü) ancak Buğra tarafından oyunlaştırılarak sahnelere kazandırılmış.
Shakespeare Zorda'dan çoğu izleyenin aşina olduğu oyun içinde oyun şeklinde, eğlenceli, hareketli ve bizden bir temsil. Ortaoyunu sanatçısı Naşit Özcan'ın hayatından esinlenilmiş, muhtemelen de Tarık Buğra'dan da esintiler olan oyun elbette romandaki tüm ayrıntıları sahneye taşımıyor. Ben özellikle karakter tanıtımında kitaptan bazı ekler yaparak aktarmaya çalışacağım.
Baş karakter Paşa oğlu Nahit, izlediği tiyatrolar sayesinde tiyatroya ilgi duymaya başlıyor ancak ailesi (özellikle babası) tiyatrocu olmasına izin vermeyince evini terkedip Darülbedai'nin yolunu tutuyor. Burada Muhsin Bey'in dikkatini çekip ufak rollerle başladığı tiyatro hayatı zamanla ilerleyecek ve Nahit özellikle 'İbiş' karakteriyle başarıyı yakalayacak.
Nahit'in tiyatroya tutkuyla bağlı, ilgi ve bilgisini başkalarıyla paylaşmaktan hoşlanan yapısını sahnede görüyoruz. Sık sık dünya klasiklerinden bahsediyor onları sahneye koymak istiyor, hatta provalar bile yapıyor ama İbiş karakteri onunla özdeşleşmiş durumda. Zaten dış görünümünün (çirkin oluşunun) komediye uygun olduğunu düşündüğü için de İbiş karakterini iyice kendinden bir parça haline getirmiş.
Nahit çalıştığı Nuran Tiyatrosu'nun yöneticisi olmuşken oyun başlıyor. Çığırtkanlar davulla haber veriyor, provalar yapılıyor sonra da perde açılıyor. Kantolar, varyeteler, piyesler izliyoruz, her şey müthiş keyifli. Artık Küçük Tiyatro'da değil, Nuran Tiyatrosu'ndayız, yılda 2018 değil 1930'lar. Tiyatro'da en çok sevdiğim şey, asla yaşayamayacağım zamanlara böyle ışınlanıvermek. Arada Nuran Tiyatrosu'nun temsillerini izlemeye devam ederken, tiyatroda çalışanların perde arkasında yaşadıklarını de görmeye devam edeceğiz ama en çok Nahit Bey'in hayatına tanık olacağız. Oyun bu haliyle bana 'Giydirici' oyununu anımsattı. Biri yabancı biri yerli haliyle bizim geleneksel tiyatromuzdan da izler taşıyan iki oyun da çok iyi yazılmış, hem karakter gelişimi hem de olayların çok yönlülüğü ve işlenişi bakımından devlet tiyatrosunun kalitesine ve izleyicisine yakışır haldeler.
Temsilde pek açıklanmayan Nahit'in eski eşi meselesi var. Eski eşi, tiyatroda tanıştığı Vedia. İki çocukları var ancak Vedia, Nahit'i terk etmiş. Nedeni tiyatro. Yani Nahit'in tiyatroya duyduğu derin aşkı Vedia'nın paylaşmıyor oluşu. Bir ara tekrar birleşseler de Nahit'in başarısını kıskanan Sadi, Vedia'ya Naşit'in bir metresi olduğu yalanını söyleyince tekrar ayrılıyorlar. Vedia ile ayrılığı Nahit'i canevinden vuran ve onda derin yaralar açan, uzun süre uğraştıran bir olay, bu yüzden sahnede anlatılmasa da onu o yapan şeylerden biri olarak bilinmesi faydalı olur.
Sadi, Nahit'in yine tiyatroda tanıştığı eski bir arkadaşı. Alkol problemi olan, bir işte dikiş tutturamayan, 'serseri' bir karakter diyebiliriz ancak Nahit tabiki arkadaşını desteklemeye devam ediyor. Ancak bir gün Vedia ile ayrılmasına sebep olduğunu öğrendiğinde onu tiyatrodan kovacak.
Zaman akarken bir gün, bir kadın gelecek, adı Hatice. Kantocu olmak isteyen ancak utangaç, ürkek ama bir yandan da cesur hali ve sanat yeteneği ile Nahit'i büyüleyecek. Hatice'nin gelişiyle çok keyifli geçen ilk perdenin sonuna geliyoruz ve Hatice-Nahit ilişkisine odaklanan, eğlencenin daha az yer kapladığı dram türünde ikinci perdeye geçiyoruz.
Gerçekten iki perde arasında büyük bir tempo ve konu farklılığı var ancak iki perdede de seyir zevki yüksek. Hatice ve Nahit'in flört dönemi ve ilişkileri fazlasıyla çalkantılı ve gelgitlerle dolu. Hatice ilginç ve karışık bir karakter. Kendine özgü 'İyi mi?' 'Tamam mı?' diye soruşu aklımda yer etti. Nahit'e bir yakınlık hissediyor ancak çekinir bir hali var, aşk belki ona yabancı belki yetiştirilme tarzı yüzünden belki de sadece korktuğu için kendince zararsız yalanlar söylüyor, çocukça davranıyor. Nahit'le yakınlaşmaya hazır olduğunda daha dürüst davranmaya başlasa da dürüstlüğe çok önem veren Nahit'le araları bu yalanlar yüzünden soğuyor.
"Bir defa için söz veriyorum, ne derseniz deyin bağırmayacağım efendim.
-Şimdi söylerim işte. Seni deli gibi seviyorum da ondan, sana aşığım ben de ondan. Ondan her şeye iyi, her şeye evet.
-Ben de sizi çok seviyorum efendim. Aşkın iyi bir şey olmadığını da gördüm. Yanıltıyor aşk. Sonra en ağır, en ciddi, en güzel duyguları hafife aldırıyor, kendinden ayrı bütün güzellikleri, değerleri atlatıyor. Halbuki dünyada bir o yok, değil mi efendim?"
Bu alıntı aralarındaki aşkı ve Hatice'nin gelgitlerinin dayanağını oldukça iyi hissettiriyor.
Hatice kantoda başarı gösterdikten sonra tiytaro oyunculuğuyla da parlamaya başlıyor. Nahit'le aralarının bozuk olduğu sırada tiyatroya gelen Sadi'ye Nahit'i kıskandırmak için ilgi gösteriyor. Nahit ise ayrıca Sadi ve tiyatrodaki diğer problemler yüzünden de bunalmakta. Bir gün yine alkollü gördüğü ve Hatice'den iyice kıskandığı Sadi'yi sahneye çıkararak rezil ediyor. Bu Hatice için trajik bir son olacak. "Tiyatro üzerine yazılmış bir eser okuyorum efendim. Çok güzel bir söz gördüm. Diyor ki sahnede bir tabanca görüldü mü, o mutlaka patlar."
Oyundaki bazı piyeslerin adı 'İbiş'in .....' şeklinde, 'İbiş'in Rüyası' adı ise sanki oyundan bir piyes adı gibi. Naşit için yaşananlar bir rüya gibi olduğu için (ya da kabus) oyunun adı İbiş'in Rüyası.
Sevmediğim şey arada araya giren anlatıcı. Bence oyunun akışını bozuyor ancak bu şekilde oyunlaştırılması geleneksel tiyatronun örneği olan oyuna (özellikle İbiş karakteriyle) daha uygun olmuştur muhtemelen.
Antalya Devlet Tiyatrosu sergiledikleri oyunla iyi ki geldiler dedirtti. Dekor gerçekten çok başarılıydı. Kulis, soyunma odaları, sahne, müdür odası, ev.... Çok mekanlı oyun için kafa karıştırmayan bir tasarım yapılmış. Müzikler de çok güzeldi, özellikle kanto sahnelerinde :) Kostümleri de çok beğendim, çok da çeşitli kostümler vardı. Bu konuda masraftan kaçınılmamış.
Her oyuncuyu beğendim. Özellikle Hatice karakteri aklımda çok yer etti, bunda oyuncunun rolü büyük bence. Demet Boci bu karışık karakteri iyi taşıyor ve bize onu sevdirmeyi başarıyor. Nahit'i canlandıran Gökhan Tüzün de başrolünün hakkını verdi.
Edebiyatımızın çok bilinmeyen, görülmeye değer nadide bir eseri. Hem komedi hem dramı aynı oyunda başarıyla birleştirebilmek bence takdire şayan. 3 saate yaklaşan süresi ile yorucu gibi dursa da keyifli bir oyun. Geleneksel tiyatromuz sahnede daha çok yer bulmalı, daha çok kişiye ulaşmalı ve yaşamalı düşüncesindeyim. Bu düşüncemin metin, oyunculuk, teknik anlamda harika bir örneği olan oyunu da herkes görsün isterim.
Bu sezonun 3. turne oyunu Antalya'dan geldi.
Oyun Tarık Buğra tarafından yazılmış. Tarık Buğra denince Küçük Ağa, Osmancık, Yağmur Beklerken gibi romanları öncelikle akla gelse de aslında çok yönlü bir yazar. Özellikle Kurtuluş Savaşı süreci ve sonrasını dönem edebiyatında pek yer bulamayan halktan karakterlerle gerçekçi biçimde anlatması, yazım yeteneği ile önemli bir edebiyatçı. Ayakta Durmak Istiyorum, Patron gibi piyesleri de mevcutmuş. İbiş'in Rüyası ise aslında bir roman (hem de ödüllü) ancak Buğra tarafından oyunlaştırılarak sahnelere kazandırılmış.
Shakespeare Zorda'dan çoğu izleyenin aşina olduğu oyun içinde oyun şeklinde, eğlenceli, hareketli ve bizden bir temsil. Ortaoyunu sanatçısı Naşit Özcan'ın hayatından esinlenilmiş, muhtemelen de Tarık Buğra'dan da esintiler olan oyun elbette romandaki tüm ayrıntıları sahneye taşımıyor. Ben özellikle karakter tanıtımında kitaptan bazı ekler yaparak aktarmaya çalışacağım.
Baş karakter Paşa oğlu Nahit, izlediği tiyatrolar sayesinde tiyatroya ilgi duymaya başlıyor ancak ailesi (özellikle babası) tiyatrocu olmasına izin vermeyince evini terkedip Darülbedai'nin yolunu tutuyor. Burada Muhsin Bey'in dikkatini çekip ufak rollerle başladığı tiyatro hayatı zamanla ilerleyecek ve Nahit özellikle 'İbiş' karakteriyle başarıyı yakalayacak.
Nahit'in tiyatroya tutkuyla bağlı, ilgi ve bilgisini başkalarıyla paylaşmaktan hoşlanan yapısını sahnede görüyoruz. Sık sık dünya klasiklerinden bahsediyor onları sahneye koymak istiyor, hatta provalar bile yapıyor ama İbiş karakteri onunla özdeşleşmiş durumda. Zaten dış görünümünün (çirkin oluşunun) komediye uygun olduğunu düşündüğü için de İbiş karakterini iyice kendinden bir parça haline getirmiş.
Nahit çalıştığı Nuran Tiyatrosu'nun yöneticisi olmuşken oyun başlıyor. Çığırtkanlar davulla haber veriyor, provalar yapılıyor sonra da perde açılıyor. Kantolar, varyeteler, piyesler izliyoruz, her şey müthiş keyifli. Artık Küçük Tiyatro'da değil, Nuran Tiyatrosu'ndayız, yılda 2018 değil 1930'lar. Tiyatro'da en çok sevdiğim şey, asla yaşayamayacağım zamanlara böyle ışınlanıvermek. Arada Nuran Tiyatrosu'nun temsillerini izlemeye devam ederken, tiyatroda çalışanların perde arkasında yaşadıklarını de görmeye devam edeceğiz ama en çok Nahit Bey'in hayatına tanık olacağız. Oyun bu haliyle bana 'Giydirici' oyununu anımsattı. Biri yabancı biri yerli haliyle bizim geleneksel tiyatromuzdan da izler taşıyan iki oyun da çok iyi yazılmış, hem karakter gelişimi hem de olayların çok yönlülüğü ve işlenişi bakımından devlet tiyatrosunun kalitesine ve izleyicisine yakışır haldeler.
Temsilde pek açıklanmayan Nahit'in eski eşi meselesi var. Eski eşi, tiyatroda tanıştığı Vedia. İki çocukları var ancak Vedia, Nahit'i terk etmiş. Nedeni tiyatro. Yani Nahit'in tiyatroya duyduğu derin aşkı Vedia'nın paylaşmıyor oluşu. Bir ara tekrar birleşseler de Nahit'in başarısını kıskanan Sadi, Vedia'ya Naşit'in bir metresi olduğu yalanını söyleyince tekrar ayrılıyorlar. Vedia ile ayrılığı Nahit'i canevinden vuran ve onda derin yaralar açan, uzun süre uğraştıran bir olay, bu yüzden sahnede anlatılmasa da onu o yapan şeylerden biri olarak bilinmesi faydalı olur.
Sadi, Nahit'in yine tiyatroda tanıştığı eski bir arkadaşı. Alkol problemi olan, bir işte dikiş tutturamayan, 'serseri' bir karakter diyebiliriz ancak Nahit tabiki arkadaşını desteklemeye devam ediyor. Ancak bir gün Vedia ile ayrılmasına sebep olduğunu öğrendiğinde onu tiyatrodan kovacak.
Zaman akarken bir gün, bir kadın gelecek, adı Hatice. Kantocu olmak isteyen ancak utangaç, ürkek ama bir yandan da cesur hali ve sanat yeteneği ile Nahit'i büyüleyecek. Hatice'nin gelişiyle çok keyifli geçen ilk perdenin sonuna geliyoruz ve Hatice-Nahit ilişkisine odaklanan, eğlencenin daha az yer kapladığı dram türünde ikinci perdeye geçiyoruz.
Gerçekten iki perde arasında büyük bir tempo ve konu farklılığı var ancak iki perdede de seyir zevki yüksek. Hatice ve Nahit'in flört dönemi ve ilişkileri fazlasıyla çalkantılı ve gelgitlerle dolu. Hatice ilginç ve karışık bir karakter. Kendine özgü 'İyi mi?' 'Tamam mı?' diye soruşu aklımda yer etti. Nahit'e bir yakınlık hissediyor ancak çekinir bir hali var, aşk belki ona yabancı belki yetiştirilme tarzı yüzünden belki de sadece korktuğu için kendince zararsız yalanlar söylüyor, çocukça davranıyor. Nahit'le yakınlaşmaya hazır olduğunda daha dürüst davranmaya başlasa da dürüstlüğe çok önem veren Nahit'le araları bu yalanlar yüzünden soğuyor.
"Bir defa için söz veriyorum, ne derseniz deyin bağırmayacağım efendim.
-Şimdi söylerim işte. Seni deli gibi seviyorum da ondan, sana aşığım ben de ondan. Ondan her şeye iyi, her şeye evet.
-Ben de sizi çok seviyorum efendim. Aşkın iyi bir şey olmadığını da gördüm. Yanıltıyor aşk. Sonra en ağır, en ciddi, en güzel duyguları hafife aldırıyor, kendinden ayrı bütün güzellikleri, değerleri atlatıyor. Halbuki dünyada bir o yok, değil mi efendim?"
Bu alıntı aralarındaki aşkı ve Hatice'nin gelgitlerinin dayanağını oldukça iyi hissettiriyor.
Oyundaki bazı piyeslerin adı 'İbiş'in .....' şeklinde, 'İbiş'in Rüyası' adı ise sanki oyundan bir piyes adı gibi. Naşit için yaşananlar bir rüya gibi olduğu için (ya da kabus) oyunun adı İbiş'in Rüyası.
Sevmediğim şey arada araya giren anlatıcı. Bence oyunun akışını bozuyor ancak bu şekilde oyunlaştırılması geleneksel tiyatronun örneği olan oyuna (özellikle İbiş karakteriyle) daha uygun olmuştur muhtemelen.
Antalya Devlet Tiyatrosu sergiledikleri oyunla iyi ki geldiler dedirtti. Dekor gerçekten çok başarılıydı. Kulis, soyunma odaları, sahne, müdür odası, ev.... Çok mekanlı oyun için kafa karıştırmayan bir tasarım yapılmış. Müzikler de çok güzeldi, özellikle kanto sahnelerinde :) Kostümleri de çok beğendim, çok da çeşitli kostümler vardı. Bu konuda masraftan kaçınılmamış.
Her oyuncuyu beğendim. Özellikle Hatice karakteri aklımda çok yer etti, bunda oyuncunun rolü büyük bence. Demet Boci bu karışık karakteri iyi taşıyor ve bize onu sevdirmeyi başarıyor. Nahit'i canlandıran Gökhan Tüzün de başrolünün hakkını verdi.
Edebiyatımızın çok bilinmeyen, görülmeye değer nadide bir eseri. Hem komedi hem dramı aynı oyunda başarıyla birleştirebilmek bence takdire şayan. 3 saate yaklaşan süresi ile yorucu gibi dursa da keyifli bir oyun. Geleneksel tiyatromuz sahnede daha çok yer bulmalı, daha çok kişiye ulaşmalı ve yaşamalı düşüncesindeyim. Bu düşüncemin metin, oyunculuk, teknik anlamda harika bir örneği olan oyunu da herkes görsün isterim.
Shakespeare zorda oyununu beğenmememe rağmen benzer özellikler taşıyan bu oyunu aşırı beğendim.
YanıtlaSilİzlerken birçok duyguyu deneyimleyebilirsiniz belki benim gibi. Çoğu oyunda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.
Çok içten ve sıcak geldi. Oyuncuların hepsi karakterlerine tamamen bürünmüş size seyir keyfi yaşatıyorlar.
Dans sahneleriyse harikaydı :)
Emeği geçen herkese yüreğinize sağlık demek istiyorum.