MDT FRİDA
MDT FRİDA
Frida, yıllardır hakkında defalarca yazılıp çizilmiş, hem yaşamı hem kişiliği hem de sanatıyla ölümünden çok sonra bile popüler kalmış bir sanatçı, bir kadın. Şu an güçlü kadın olmanın simgelerinden biri. Pıcasso'nun bile övgüyle söz ettiği bir sanatçı. Adına yapılmış sayısız sanat eserinden biri de MDT Frida.
1 saat 30 dakikalık, 2 perde bu modern dans gösterisi Frida'nın hayatını anlatıyor. İlk perde çocukluk ve gençlik halini sahneye taşıyor. Bir kum saati döndürülüyor ve Frida'nın hayatı başlıyor. Ailesini tanıyoruz ilk perdede ama esas olarak hep peşinde olan ölümle tanışıyoruz. Bu ölüm hemen her sahnede görünecek. En mutlu zamanlarında da yaşadığı felaketlerde de... Felaketlerden ilki geçirdiği çocuk felci. Sahnede gülüp eğlendikleri bir günde silahlı adamlar çıkageliyor ve herkes kaçışıyor. Sonraki sahnede Frida'yı yatağında görüyoruz, ölüm de tepesinde. Acaba silahla mı yaralandı diye düşünülebilir ama aslında çocuk felci hastalığından yatıyor. Hastalığı süresince ailesi en büyük destekçisi oluyor, hastalığını atlatmasına yardımcı olmak için onu resimle tanıştırıyorlar. Böylece genç kızlığında bir sanat okuluna gidiyor, elbette biz bu süreci de izliyoruz. Perde bu dönemde yaşadığı otobüs/tren kazasıyla sona eriyor. Bu sahneyle "Bedenime sopalar saplanıyor." diyen Frida'nın sozleri adeta hayat buluyor.
İkinci perde ise genelde daha çok bilinen evliliği ve sonrasına dair. Başlangıcı MUAZZAM. Kaza sonrası Frida'nın halini anlatan sahnede süper bir atmosfer yaratılmıştı, kostümler de bir ayrı havadaydı, sanki mitolojikti. Frida'nın ölümle dansı, içinde bulunduğu zor durum dansın soyut diliyle çok estetik ve özgün aktarıldı. Sonrasında olanlar hatırladığım kadarıyla sırasıyla Diego'yla tanışması (Dipnot: Diego o dönemde Frida'dan 20 yaş büyük, evlenip boşanmış, çocuklu, çapkın bir sanat dahisi. Özellikle duvar boyamalarıyla ünlü), birbirlerine aşık olmaları, ailesinin Diego'yu istememesi, yine de evlenmeleri, 3 çocuk kaybeden Frida'nın hüznü, Diego'nun ihaneti, kalbi kırık Frida'nın Diego'yu terk etip Paris'e gidişi, Paris'te büyük bir ilgiyle karşılansa da yine ülkesine dönüşü, sonunda da peşindeki ölüm meleğine yakalanışı. Bu son final sahnesi ise ölümü çok özgün alatan bir sahneydi: Temsilin başında çevrilen kum saatini ölümün elinde dolmuş olarak gördük, yani Frida'nın zamanı doldu, sahne karardı.
Bu arada temsilde hemen hiç geçmeyen bir konu (ya da ben kaçırdım) Frida'nın siyasi kimliği. Frida ve Diego Komünist Parti'ye üyeler ve faal kişiler. Hatta Diego Troçki'nin Meksika'ya kaçmasına yardım etmiş ve Frida, Diego'dan ayrıldığı dönemlerden birinde Troçki'yle yakınlaşmış.
İzlediğim temsilde Frida'yı Aslı Güneş Sümer canlandırdı ve muazzam bir dansı vardı. Bedeninin estetiği, kusursuz görünen tekniği, dansa kattığı duygu harikaydı.
Her iki perde de daha olgun bir Frida arada bize hikayeden parçalar anlatıyor, Frida'nın sözlerini alıntılıyor. Böylece hikaye toparlanıyor hem de bir derinlik kazanıyor. Temsilde sanırım Gül Seçkin tarafından canlandırıldı. Kendisinin vurgularını, tonlamasını pek beğenmedim.
Dansçılardan Diego'yu canlandıran Kerem Ünal İnanç da çok iyi bir performans sergiledi. Özellikle Frida ve Diego'nun ikili dansları çok uyumlu ve estetikti.
Ölümü canladıransa ünlü bir dansçı olan Deniz Alp. Sahneye yakışan, özellikle mimikleriyle de karakterini taşıyan haliyle ve harika kostüm ve makyajıyla izlemekten zevk aldığım bir isimdi.
Diğer tüm dansçılar bence çok güzel performans gösterdiler. Koregrafi de çok güzeldi. Bir önce izlediğim Mdt Tango'sla ister istemez kıyasladığımda, burada çok daha zor figürler vardı. Daha az dansçı bile sahneyi daha çok doldurdu gibi geldi. Tabi birinde her parçaya göre koregafi varken diğerinde bir hikayenin koregrafisi vardı, bu da akıcılık açısından bir dezavantaj oluşturdu Mdt Tango's için.
Dekor ilk perdede silikti, arada eserlerine atıfta bulunan iskelet vb. motiflerin olduğu kutu şeklinde dekorlar sahnede mevcuttu. Diego'nun olduğunu tahmin ettiğim duvar boyamaları dekor olarak yer aldı. Ancak ikinci perdede Frida'nın hayatı ilerleyip sanat hayatının başladığı dönemlere gelince büyük siyah perdedeki parçalar dönmeye başladı ve sonunda Frida'nın tablolarının bir kolajı çıktı. Oluşan görüntü çok güzeldi ve çok iyi düşünülmüştü.
Kostümler çok başarılıydı. Renkler, modeller, süslemeler o dönemin havasına uyuyordu ama klişe kıyafetler yoktu. O modeller, süslemelerden esinlenilip dönemin ruhu korunarak harika yeni ķıyafetler tasarlanmış.
Işık bazı sahnelerde (mesela ikinci perdenin açılışı) mükemmel bir atmosfer yarattı.
Son olarak müzikler çok çok guzeldi. Kulağa harika gelen, bazen coşkulu bazen hüzünlü bu melodiler temponun en büyük belirleyicisiydi. Arka planda onlar da bir hikaye anlattı, dansla uyumu zaten tartışılmazdı. Bazı sahnelerde gitar gibi enstrumanlar bir köşede çalındı, bu da çok hoşuma gitti.
Her yönüyle özenli bir temsil, tek sorunu anlatımdaki karmaşa. Frida'nın hayatını bilmeden takip etmek zor, bilseniz de yer yer zor. Yorumlanması gereken simgelerle dolu ve ben açıkçası bu simgelerin hakkını vererek izleyip anlayamadım. Ama hiç sıkılmadım ve çok beğendim. Tekrar gitmeyi de düşünüyorum 😀
Frida, yıllardır hakkında defalarca yazılıp çizilmiş, hem yaşamı hem kişiliği hem de sanatıyla ölümünden çok sonra bile popüler kalmış bir sanatçı, bir kadın. Şu an güçlü kadın olmanın simgelerinden biri. Pıcasso'nun bile övgüyle söz ettiği bir sanatçı. Adına yapılmış sayısız sanat eserinden biri de MDT Frida.
1 saat 30 dakikalık, 2 perde bu modern dans gösterisi Frida'nın hayatını anlatıyor. İlk perde çocukluk ve gençlik halini sahneye taşıyor. Bir kum saati döndürülüyor ve Frida'nın hayatı başlıyor. Ailesini tanıyoruz ilk perdede ama esas olarak hep peşinde olan ölümle tanışıyoruz. Bu ölüm hemen her sahnede görünecek. En mutlu zamanlarında da yaşadığı felaketlerde de... Felaketlerden ilki geçirdiği çocuk felci. Sahnede gülüp eğlendikleri bir günde silahlı adamlar çıkageliyor ve herkes kaçışıyor. Sonraki sahnede Frida'yı yatağında görüyoruz, ölüm de tepesinde. Acaba silahla mı yaralandı diye düşünülebilir ama aslında çocuk felci hastalığından yatıyor. Hastalığı süresince ailesi en büyük destekçisi oluyor, hastalığını atlatmasına yardımcı olmak için onu resimle tanıştırıyorlar. Böylece genç kızlığında bir sanat okuluna gidiyor, elbette biz bu süreci de izliyoruz. Perde bu dönemde yaşadığı otobüs/tren kazasıyla sona eriyor. Bu sahneyle "Bedenime sopalar saplanıyor." diyen Frida'nın sozleri adeta hayat buluyor.
Bu arada temsilde hemen hiç geçmeyen bir konu (ya da ben kaçırdım) Frida'nın siyasi kimliği. Frida ve Diego Komünist Parti'ye üyeler ve faal kişiler. Hatta Diego Troçki'nin Meksika'ya kaçmasına yardım etmiş ve Frida, Diego'dan ayrıldığı dönemlerden birinde Troçki'yle yakınlaşmış.
İzlediğim temsilde Frida'yı Aslı Güneş Sümer canlandırdı ve muazzam bir dansı vardı. Bedeninin estetiği, kusursuz görünen tekniği, dansa kattığı duygu harikaydı.
Her iki perde de daha olgun bir Frida arada bize hikayeden parçalar anlatıyor, Frida'nın sözlerini alıntılıyor. Böylece hikaye toparlanıyor hem de bir derinlik kazanıyor. Temsilde sanırım Gül Seçkin tarafından canlandırıldı. Kendisinin vurgularını, tonlamasını pek beğenmedim.
Dansçılardan Diego'yu canlandıran Kerem Ünal İnanç da çok iyi bir performans sergiledi. Özellikle Frida ve Diego'nun ikili dansları çok uyumlu ve estetikti.
Ölümü canladıransa ünlü bir dansçı olan Deniz Alp. Sahneye yakışan, özellikle mimikleriyle de karakterini taşıyan haliyle ve harika kostüm ve makyajıyla izlemekten zevk aldığım bir isimdi.
Diğer tüm dansçılar bence çok güzel performans gösterdiler. Koregrafi de çok güzeldi. Bir önce izlediğim Mdt Tango'sla ister istemez kıyasladığımda, burada çok daha zor figürler vardı. Daha az dansçı bile sahneyi daha çok doldurdu gibi geldi. Tabi birinde her parçaya göre koregafi varken diğerinde bir hikayenin koregrafisi vardı, bu da akıcılık açısından bir dezavantaj oluşturdu Mdt Tango's için.
Dekor ilk perdede silikti, arada eserlerine atıfta bulunan iskelet vb. motiflerin olduğu kutu şeklinde dekorlar sahnede mevcuttu. Diego'nun olduğunu tahmin ettiğim duvar boyamaları dekor olarak yer aldı. Ancak ikinci perdede Frida'nın hayatı ilerleyip sanat hayatının başladığı dönemlere gelince büyük siyah perdedeki parçalar dönmeye başladı ve sonunda Frida'nın tablolarının bir kolajı çıktı. Oluşan görüntü çok güzeldi ve çok iyi düşünülmüştü.
Kostümler çok başarılıydı. Renkler, modeller, süslemeler o dönemin havasına uyuyordu ama klişe kıyafetler yoktu. O modeller, süslemelerden esinlenilip dönemin ruhu korunarak harika yeni ķıyafetler tasarlanmış.
Işık bazı sahnelerde (mesela ikinci perdenin açılışı) mükemmel bir atmosfer yarattı.
Son olarak müzikler çok çok guzeldi. Kulağa harika gelen, bazen coşkulu bazen hüzünlü bu melodiler temponun en büyük belirleyicisiydi. Arka planda onlar da bir hikaye anlattı, dansla uyumu zaten tartışılmazdı. Bazı sahnelerde gitar gibi enstrumanlar bir köşede çalındı, bu da çok hoşuma gitti.
Her yönüyle özenli bir temsil, tek sorunu anlatımdaki karmaşa. Frida'nın hayatını bilmeden takip etmek zor, bilseniz de yer yer zor. Yorumlanması gereken simgelerle dolu ve ben açıkçası bu simgelerin hakkını vererek izleyip anlayamadım. Ama hiç sıkılmadım ve çok beğendim. Tekrar gitmeyi de düşünüyorum 😀
Yorumlar
Yorum Gönder